Sunday, September 26, 2010

Camii Duvarını Pisleyen Köpek!





Hani Yeniçeri Galata köprüsünün üzerinde bir Yahudi’ye rastlamış, Allah var demeden girişmiş, Yahudi de hem tekme tokatdan korunmaya hem de “dur be kuzum, etme kuzum, n’aptım kuzum” diye can havliyle bağırmaya başlamış, “siz Hazret-i İsa’yı öldürmüşsünüz” deyince, “a be kuzum o 1000 sene önceydi” demiş ya, bunu duyan Yeniçeri de, “BEN YENİ DUYDUM ULAN KÖPOĞLUSU!” diyerek daha kuvvetli girişmiş ya, bazen yaşananlar Yeniçeriye “ellerine sağlık, az bile yapmışsın” dedirtiriyor.

Bazı hususlar vardır, “camii duvarı” gibidir, nasıl ki camii ve camiiye ait “şey”lere karşı hürmetli olmak gerekir, “gibi” olanlar da aynı biçimde mukabele etmek gerekir ki, “camiiye hürmetsizlik” de değil SAYGISIZLIK edenlerin AKİBETİNE uğranılmamalı.

Elbette bu her zaman geçerli olmuyor, saygısızlıklar açıkça ve sanki bir “hatmış” gibi, marifetmiş gibi, siyasi tavırmış gibi, düşünce hürriyetiymiş gibi, bir hakkı savunuyormuş gibi, bu tip pozlarda işlenebiliyor.

Bu saygısız fiili gerçekleştirenler çoğunlukla bu milletin içinden çıkan (çıkıp da fırlayıp başka yerlere konan), Salih Mirzabeyoğlu’nun “giydiler işgalcilerin çizmelerini” dediği, kendi insanına, anasına, babasına, ceddine düşman aşağılık duygusuyla hareket eden sorsanız güya Müslüman da olan “ruhları ecnebi-işgalci tohumu” olanlar…

İşgal döneminde Avusturya ordusunu denetleyen Fransız generalinin, Avusturyalı bir erin kıyafetindeki kusur üzerine tokat atmak için elini kaldırması üzerine, hemen hamle yaparak elini tutup tokat atmasına Avusturyalı generalin engel olması ve “bizden birini bir başkası değil ancak bizden biri cezalandırabilir!” diyerek “işgalin bile haysiyeti” olmasını hatırlatması gibi, hadi ismi ve “dini” bizden biri GİBİ olan birisi neyse de bu saygısızlığı asırlar geçse bile “misafir” olduklarını unutmaması gereken, her şeyiyle bizden farklı, ismi “ecnebi” birisinin “CAMİİ”ye karşı saygısızlık işlemesine bu millet bir şekilde hakettiği şekilde cevab verir!

Bahsettiğimiz ecnebi, Roni Margulies ve yediği halt da rahmetli Üstadımız Necib Fazıl’a karşı yaptığı hakaret…

(Rezilin rezilce yazısını buradan okuyabilirsiniz. OL@)

Necib Fazıl, bu milletin “CAMİİ”sidir.

Bu memleketteki –“eski” tabirlerle işaretlersek-, “Akıncı, Ülkücü, Nurcu, Süleymancı” tüm gençliğin CAMİİSİDİR; ruhlarının teşekkülünde O’nun ve BÜYÜK DOĞU İDEOLOJİSİNİN katkısını kim inkâr edebilir!

Bugün “mukaddesata” yönelik saldırılar işlediğinde akla gelen sözler, mısralar O’ndandır…

Milyonlarca insanın evlerinde O’nun kitapları vardır ve okunmaktadır.

Bugün hükümeti ve devletin en tepesini işgal edenler, ya “davudi sesiyle” O’nun şiirlerini okumaktan hazz alanlardan veya “O’nun çay servisini yapmakla şereflendiklerini” söyleyenlerden oluşmaktadır.

Şimdi, onların verdikleri “kredi” ile kurulmuş, basın masraflarını “şiir okuyan adam”ın dünürü ve Necib Fazıl “hayranı” olan Sadık Albayrak’ın iki oğlunun, yani “şiir okuyan adam”ın yönetimindeki Çalık Grubu’nun 12 aylık senetlerle ve şimdiye kadar neredeyse tek kuruş almadan üstlendiği TARAF gazetesinde, İspanya’dan, tıpkı burda yedikleri gibi “haltlar” işledikleri için “Yeniçeriden insafız”larca ateşte kızartılarak, baltalarla doğranarak katledilen ve “öldürmekden yoruldukları” için de bir kısmını “defolun buradan” diyerek kovduklarının sülbünden gelen bir Seferad yahudisi çıkıyor ve “CAMİİMİZE”, “YARATIK” DEME ŞEREFSİZLİĞİNİ gösteriyor!

“Şiirlerini okuduğunuz Adam”a, “çayını götürerek şereflendiğiniz Adam”a, apaçıktır ki bir KÖPEK GİBİ BESLEDİĞİNİZ YERDE, ekmek yediği yere sadakati ile meşhur “köpeğin” bile yapmayacağı, yani HAYVANDAN AŞAĞI BİR ŞEKİLDE HAKARET EDİLİYOR!

Bu işin bir tarafı!

Bu işin “SÖZÜNÜZÜN ERİ OLUP OLMAMAKLA” alakalı tarafı…

Bir de “siyasi” tarafı var…

Biraz “komplo teorisi” yazalım…

Referandum oldu, “evet”ler çıktı ve ardından olanlar…

Bir Albay eskisine ait olduğu öne sürülen “ses kaydı” ortaya çıktı, bu adam “control altında” olduğuna göre, kaydedilen konuşma eski tarihli bir konuşma, tutuklanma döneminde ortaya çıkarılmadığına göre, “bekletilmiş” ve ŞİMDİ servis edilmiş.

Ne diyordu bu Albay eskisi?

“10. 000 adamım var… İtiraz edeni gebertirim… böyle böyle sakallı adamlar…”

Kuşkusuz bu “konuşma” ile albay eskisinin Jitem’i ve yan kuruluşu (malum) “Hizbullahı” örgütlediği ve “adam öldürttüğü” vurgulanmak isteniyor; bu ülkenin gördüğü en büyük “kanuni dolandırıcılar”dan bir “aile”ye mensub Ahmet Özal da, susup susup şimdi konuşmaya başlıyor ve aradan şunca zaman geçtikten sonra babasının “öldürüldüğünü”, buna dair evrakların MİT’te bulunduğunu, “katilin” eski bir “basın patronu”, -“dönme” Erol Simavi olduğunu-, buna bir “eski özel harbçinin” de karıştığını, ismi bile “devşirme” kökenli olduğunu, “aile”sinin Yeniçeri Ocağı’nın “25. Orta”sında vazife gördüğünü ortaya koyan general eskisi Sabri Yirmibeşoğlu olduğunu açıklıyor; “Devşirme Yirmibeşoğlu” da çıkıp konuşuyor, daha evvelden “6-7 Eylül olayları fıstık gibi bir iştir, harika bir özel harb uygulamasıdır” itirafını nasıl –ne hikmetse!- “ağzından kaçırma” ile meşhursa yine –ne tesadüf!- “ağzından kaçırarak”, “halkın mukavemetini arttırmak için düşman yapmış gibi bazı DEĞERLERE sabatojlar yapılır. Kıbrıs’ta CAMİİ YAKTIK biz” diyor ama Özal’ın “öldürülmesine” karıştırılmasına –aklı başında olarak- “deli saçması” olarak niteliyor; bu esnada Tophane’de, daha evvel geçmişten beri yaptıkları “uygunsuz”luklardan ötürü uyarılmış bulunan “entel-dantel”lerin, “galeri açılışı” mazereti ile sokaklara taşan “içki alemleri”, “Tophaneliye” fena hâlde dokunuyor ve “içecekseniz şu mereti edebinle iç, biz de içiyoruz ama sizin gibi hayvanca değil” anlamına gelen “uyarı”larına salak entelce (“burası özgür bir ülke”, “içkimi nerde içeceğimi bana nasıl öğretebilirsin?” vs.) cümlelerle cevab verilince elbette olan oluyor ve ertesi ve sonraki günleri, Başbakan’ın bile “çok, çok, çok abartılı yorumlar” dediği şekilde “İRTİCA HORTLADI-YOBAZLAR SALDIRDI” türünden “28 Şubatvari” manşetler atılmasına neden olan HALKIN HAKLI TEPKİSİ ORTAYA ÇIKIYOR.

Hizbullah… Dönmeler… Ergenekon… Cumhurbaşkanının “öldürülmesi”… “Özel Harb” uygulamaları… “Halkın mukavemetini arttırmak” veya “kırmak” için DEĞERLERE saldırma… CAMİİ YAKMA… “Yobazlar saldırdı”…

“YARATIK” diyerek, MİLLETİMİZİN DEĞERİNE-CAMİİSİNE saldırıya cür’et etmek!

Hem de “Sosyalist” ve “ateist” bir Yahudi tarafından!..

Bütün bunları bir araya getirin şimdi…

Üstüne, Hanefi Avcı’nın kitabında bahsedilen, zannımızca “kullanım süresi dolmuş unsurların deşifresi”ni de koyun isterseniz…

Ülkücü-alperen “camia” içerisinde, mevcutdan rahatsız olup eleştirilerini apaçık ortaya koyanlara “İbda-c’li zaten” denmesini de ilave edin, isterseniz…

Acaba şimdi olabilecek-olması için uğraşılan “bir şey”den sonra, devlet içinde her türlü “kirli işin” yaptırıldığı “cemaatçi unsurlar” ile “sürülmüş tarla”nın üzerine gidilip; “eski” Derin Devlet’in “Ergenekon”la sol-laik ayağının tasfiyesini-ehlileştirilmesini gerçekleştirdikleri gibi “Cemaat operasyonu” ile de “sağ-milliyetçi” kanadının tasfiyesine yönelik bir faaliyete girişilmiş olmasın?..

Bunun “işaret fişeği” de “Roni” olmasın!?

Faraza…

Şimdi, Kadıköy’de, daracık bir sokak içerisinde bulunan gazete binasının önüne binlerce insan toplansa, “CAMİİMİZE” YAPILAN HAKARETİ SON DERECE HAKLI BİR ŞEKİLDE PROTESTO ETSE, bu esnada, “sürülmüşler”in hamaratlığı ile “istenmeyen olaylar” olsa, bunun müsebbibi kim olacaktır?

“İstenmeyen olaylar” daha da artsa, Allah muhafaza diyelim “başka” birşeyler daha olsa..?

Kim olacaktır bunun müsebbibi?

Birinci müsebbib, elbette YAHUDİ RONİ olacaktır; yazılarını inceleyin, “demokrasi… sol…” konularından başka bir konuya eğilmezken, hangi akla hizmet ve neresiyle okuduysa tamamen APTALCA anlayarak hiçbir istisnai yönü olmadan tamamen HAKARET NİYETİNDE olduğu besbelli o yazıyı niye yazdı?

Yahudi Roni bir Troçkist, yani yine bir Yahudi’nin “düşüncelerini” benimsiyor; genel kaide olmamakla birlikte, dünya üzerindeki Troçkist akımların “kullanılabilir” oldukları kabul edilir: Soros da bir Troçkist; ABD’nin tepelerinde bulunan “Şahinler” denilen “Neo-con’lar”ın da ekserisi Troçkist…

Ve bunlar şimdi ne işle meşgul oluyorlar…

Bütün bunların yanına, “TARAF”ı koyun…

TARAF’daki Troçkist, Troçkist bile olamamış “liberalleşmiş”, Amerikan “tesviyesi”nden geçmiş eski “terör örgütü” mensublarını, mesela Yasemin Çongar’ı düşünün…

Bunların Başbakan’a bile ağır yazılar yazmalarına rağmen, Gülen’e karşı “hürmetkâr” olmalarını düşünün…

“Başbakan’a suikast” imalarını düşünün…

Ve hükümet ve en tepedekinin “şereflendik” dedikleri “MİLLETİN CAMİİSİ”ne karşı aşağılık bir şekilde yazılmış “yaratık” lafını, bu lafın “perde arkasının” yukarıda bahsettiğimiz “operasyonun” İŞARET FİŞEĞİ olabileceğini…

Fakat, “işaret fişeği” YAKILIRSA, işlevini gerçekleştirir; bunun için de “SÜRÜLMÜŞ TARLA”DAN YENİ BİR “YASİN HAYAL”nin yetiştirilmiş olmadığı ne malum?

Bütün bunların, -mukadderatda varsa olacaktır elbette ama-, olmaması için, devleti idare eden Başbakan ve cumhurbaşkanının küfürbaz Yahudi’ye haddini bildirici bir açıklamada bulunmalarının hem –diyelim ki- “huzur ve sükun ortamı”nın devam etmesi hem de SÖZLERİNİN ERİ OLDUKLARINI GÖSTERMELERİ için muhakkak yapılması gereken bir vazifeleri olduğunu;

TARAF gazetesinin bu hakareti kendi üzerine almamak için özür yazısı yayınlamasının elzem olduğunu yoksa “hakarete ortak olacakları”nın anlaşılacağının;

Küfürbaz Yahudi’nin de öncelikle özür dileyici bir yazı yazmasının gerekli olduğunu;

Aksi takdirde “YASİN HAYALLERİN” önüne geçilmesinin mümkün olmayacağının ve pis bir oyuna gelinebileceğinin bilinmesini isteriz.

Küfürbaz Yahudi, geçtiğimiz sene de bir hakaretde bulunmuş ve ÖDP’liler tarafından başından aşağıya dökülen yeşil boya ile boyanmıştı.

Bu sene de, ilginçtir geçen seneki vukuatının tam da sene-i devriyesinde (demek ki bu mevsimde azıyor bu) MİLLETİN CAMİİ ŞAHSİYETİ NECİB FAZIL’A saldırmaya cüret etti.

Ama dikkat etsin ve yukarıdaki “nasihatlerimize” uysun; malum, üzerinde “boya” var, boya da içeriği itibariyle- YANICIDIR, “işaret fişeği” gibi yanar!

Görünen o ki birileri onu YAKTIRMAK için ellerinden geleni yapıyor!

Öyle veya böyle, Allah birinin belasını verecekse, sevdiği kuluna saldırtırmış, MİLLETİMİZİN “CAMİİSİ” OLMUŞ ÜSTADIMIZA yapılan “Yahudi saldırısını” da bu şekilde görüyor, “onların hesapları varsa, hepsinin de üstünde O’nun hesabı olduğuna” inanarak bu MEKR-İ İLAHİ’nin nasıl neticeleneceğini merak ve sabırla bekliyoruz.


Oğuz Alp Kaya

Kaynak burası.

No comments: