Friday, January 12, 2007

Muktada el Sadr: "Tabutlarla Geri Gonderecegiz!"


Saddam Huseyin'ın sehadetınden sonra gozlerın uzewrıne cevrıldıgı Sii Direnis Lideri Muktada el-Sadr, Bus'un acıkladıgı ve Irak'a 20 bın ısgal gucu daha gonderılmesı kararına sert tepki verdi ve "TABUTLARLA GERI GONDERICEGIZ!" dedi.

AFP'ye demeç veren Sadr'ın sözcüsü Şeyh Abdürrezzak Nedavi, "Bugün Irak'taki sorun, Amerikalıların varlığı. Bunun artırılması, sorunu ancak büyütür" dedi.

"Yeni Amerikan stratejisini hoş karş
ılamıyoruz, Amerikan askerlerine de hoşgeldin diyecek değiliz" diyen sözcü, "Bu, Bush'un ilk planı değil. Hepsi başarısız oldu, bu da öyle olacak" diye konuştu.

Sözcü, "Amerikalıların evlatlarını Irak'a göndermemekle çok daha iyi yapacağını, aksi halde bu çocukların tabutlar içinde ülkelerine dönme tehlikesiyle karşı karşıya kalacağını" söyledi.

Bu kadar!

Buradaki yamuk ve Sabatay komplosu isbirlikcisi "Irancilar" ve butun Siiler bu adama baksınlar!

Direniscilerle arasına husumet koymak ıcın onca sey yapildi ama bu adam hala direniyor; allah bozmasın diyelim...

BAY ESH'E CEVAP!

SADDAM`IN SEHADETI,

SABATAYCI-SII ISBIRLIGI VE ULKENIN DURUMU...


Bay Selahattin Esh…

EgerF Gucu” Cetem`in Mumtaz Uyesi BekciMurtaza@ soylemesiydi, gostermeseydi gormeyecektim yazilarinizi (1-2); gordum de n`oldu!? Sok halinde kaldim; beni “Istanbullu Donme” bile etkisiz hale getiremediydi, gelip sizi tebrik etmesi ve taktikler almasi gerekir, cunku beni bir haftadir etkisizlestirmeyi becerdiniz! Boylece bir acigimi da ogrenmis oldum, orayi kapatmam lazim… Neyse, bu kadar laf yeter, baslayalim…

Bay Es, siz bir alcaksiniz.

Insanlarin acisi uzerinden politika yapmaya, mezhebi nefretini kusmaya, alttan alta istihza etmeye alismis bir alcak! “Alcak” hitabim sizin yazdiginiz hakaretler ve istihzalarin yaninda bir hictir; hala 1990`larda kalmis bir GERI KAFASINIZ! Sehid Saddam Huseyin el Mecid`in idam sehpasindaki haysiyetli ve erkekce tavrini GUYA ovuyorsunuz ama , bunu da “bir zalimin onurlu olumu” olarak gostermek icin yaziyorsunuz! Yani aslinda ovmuyorsunuz, hatta belki de onun o tavrindan DELIYE dondunuz, CILDIRIYORSUNUZ, hic beklemediginiz bir sekilde olumu karsiladigi, bir ERKEK gibi otelere gectigi icin lanetler yagdiriyorsnuz!

Bu, boyle…

Onun son aninda kelime-i sehadet soylemesini bile dilinize doladiniz, cocuklar gibi mizikcilik yaptiniz, “tamam soyledi sehadeti ama, onun tevbe ettigini duydunuz mu bakiyim!” diyorsunuz! Ne kadar komik ve aciz oldugunuzu biliyor musunuz?!

Bay Es, adam Siyonistlerin ve onlarin vatan haini kuklasi Sii-Kurt inancli isbirlikcilerinin elinde, cesedine bile iskence edilerek alcakca bir sekilde (ve geleneklerine de ters bir halde) asildi, siz hala “tevbe ettigini duymadik” diyorsunuz!!! Tevbe ettigine dair bir ifadeyi “duymus” olsaniz bu seferde, abdest almis mi, kefaret odemis mi, sadaka dagitmis mi, helallesmis mi, buyuklerinin ellerinden, kucuklerinin gozlerinden opmus mu, yetimleri evlendirmis mi, vesaire “seyleri” bahane gosterecektiniz, degil mi!?

Anlamiyor musunuz, adamin olumu bir tevbeydi!

Ama sizin “mesrebde-mezhebde” boyle bir husus yok; siz, size Din`i getiren Hazret-i Omer`i bile –hasa- “kafir” addeden bir sapikliga ducarsiniz! Varsa yoksa Iran ve Sia!

Bazi kelamlar vardir, onlardan kisinin birtakim ozelliklerini cikartabilirsiniz; “cevap” yerine “yanit”, “musahhas” yerine “somut”, “mucerred” yerine “soyut” diyen birisinin nasil bir fikri yapiya sahip oldugunu (veya olmadigini) anlayabilirsiniz.

Bay Esh…

“- Bazilari internet sitelerinde, inter-aktif programlarinda…”

Boyle diyorsunuz ve web ortaminda bol bol boy gosterdiginiz, web`i rahat ve fazlasiyle kullandiginizi hissettiriyorsunuz; inanin ben sizin kadar “aktif” degilim webde ve “sanal alemden” bahsederken, “internet sitelerinde, inter-aktif programlarinda” demem, diyemem, sadece “internet” derim ve ikinci bahsettiginizin ne oldugunu da bilmem! “Asri bir Sii”siniz yani! Asra ayak uydurmada zaten bizim Siilerden daha atak olani da pek yok; sene 1992-93, –Fevzipasa caddesi uzerinde- ilk borsa sirketini de Sii Tevhidciler acmisti; ya ust kati veya yandaki binada da Tevhid isimli rezaleti cikariyorlardi! Birkac binada yaninda da dostunuz Mehmet Guney`in BIAT isimli firmasi vardi; iki goz odadan mutesekkildi firma merkezi… Sonra… Simdiki Basbakan RTE`nin belediye baskanligi zamaninda alinan ihalelerle bitleri kanlandi; Ikitelli`de, cok katli kendi binalarina tasindi, trilyonluk ihaleler alindi; ya simdi?! Asna-fisne “dedikodularini” size anlatmaya gerek var mi?! Onlardan tevbe aldiniz mi…

Tevhid pacavrasindan bahsetmisken, “bilmemnenin penceresinden” serlevhali yazilar yaziyordunuz orada, M. Metiner`e dayak atma “cihadi eyleminizden” sonra sizin tarafa gecen ve “Imam Humeyniye biat etmeyenden hicbir halt olmaz” diyecek kadar “acemlesen”, simdi de actigi haber sitesinde, daha evvel beslendigi RTE-EK`nin muhalifi AMG`nin amigoluguna yeltenen “camur” tiplerden de tevbe aldiniz mi?!

M. Agar`in izni ve kanatlari altinda teskilatlanan , vakti doldugunda da Beykoz`da oldurulen liderlerinin arkasindan gidenlere, “o su kadar muslumani iskenceyle sorguladi, iskenceli itiraflarini aldi veya alamadi ve sonra da oldurup mezarevlere gondu, musluman kurtlere karsi devletin piyonlugunu yapti” dediniz mi?! Onun takipcileri olanlarin kendilerine “mustazaf” diyerek teskilatlanmalarina “once tevbe edin yaptiklarinizdan” dediniz mi demediniz mi?!

“Imam… Imam-ul Muslimiyn” dediginiz Humeyni`ye, bu sifatlari taktiginiza gore, demek ki onun Hazret-i Ebubekr, Hazret-i Omer, Hazret-i Osman ile, uc-besi haric sahabe-i kiramin hepsine “kafir” hukmunu basmaktan tevbe ettigini iddia ediyorsunuz; biz “duymadik” gerci bu tevbeyi ama sizin gibi bir “tevbe bekcisi”, Allah Resulunun en yakin arkadaslari ve Dinin bize ulasmasina vasita olanlara “kafir” hukmunu basacak kadar SAPIK birine, “tevbe”etmeden “Imam” demeyecegine inaniyoruz! (Dii mi?!)

Godosun teki de cikmis, yine sizin cenahtan tabii, “Degisim”e tabi oldugunu gosterir ve “her derde deva” su muthis lafi soyluyor: “Illa Sii-Sunni olmanin manasiz oldugunu soyledik durduk, simdi Irakda bunun ne kadar onemli oldugu ortaya cikiyor; mezheb savasi cikartmaya calisanlar en guzel cevap ne Sii ne Sunni radikalligidir!!!” Be hiyar! Orada kalma, adamlar Sii-Sunni meselesini cikartmislar, tamam, o halde sen onlarin kendilerini nispet ettigi Muslumanliktan da FIRLA git; “illa Musluman, hristiyan olmanin ne alemi var canim!” de de rahatla bari! Dedik ya bu tam FIRLAMA!

“Inter-aktifliginizde” kalmistik Bay Esh… Bazi kelimeler, insani ele verir, dedik…

Bir suru hakaret siraliyor, “eger muslumansalar” diyerek kendinizi DINDEN CIKARTIYORSUNUZ YA, demek ki “bir suru hakaretin edildigi” yerlere giriyorsunuz; o halde niye acik isimle yazmiyorsunuz…

Simdi Saddam`a bu sekilde –Sehid- hitap edenler belli Turkiye`de; biri ben ve Cete Uyelerim, bir Ibda baglilari ve siradan muslumanlar… Blog`umda hadiseyi ilk duydugumda –ki idam gecesi neredeyse saat 5`e kadar ayaktaydim, bekliyordum ama artik olmaz deyip birakmistim pesini- hemen bir kucuk yazi dosenip Hazret-i Ibrahim`e su tasiyan karinca misali TARAFIM BELLI OLSUN hesabi katillere lanetlerimi, “yakinlarina” da taziyelerimi arz etmistim.

Bay Esh… Ben agzimi bozmam, fuhsiyata kacmam, ana avrat kufurler etmem, daha “latif” kelimelerle vaziyeti idare ederim, onun icin yazinizda bahsettiginiz ve Sehid Saddam`i idam edenler hakkinda “kufurler ediyorlar” lafinizi uzerime hic alinmadim, ama digerlerinden alindim ve sinirlendim, bahsetmistim; fakat sizin bunlari yazdiginiz yazinizda gecen ifadeler, mesela “Muslumanlarsa egerifadeniz o kufur edenlerden daha da agir bir hakaret ve hareket; ayni zamanda ne kadar YOBAZ oldugunuzu da gosterir bir ifade… Tamam, “filanca mezhebe olum!” demisler; demisler ama yine de onlari “kafir” kabul ettiklerini soylemiyorlar, sadece yaptiklari hareketten oturu “olum” diyorlar, ya siz?! Direkt dinden atiyorsunuz, afaroz ediyorsunuz; siz bu kadar gozu donmus bir fanatic engizitorsunuz!

BekciMurtaza@`m “copy”lerini gonderdi, gordum, evet bayagi kufur edilmis, sevmedigim bir laftir ama kullaniyoruz iste, “bence”, edilmese daha iyi olurdu, ayni bugzu farkli kelimelerle ifade edebilme imkani mevcuttur ama –o kufur edenlerin- genc olduklarini dusundugun Ibda baglilari “hususi mahallerde” kullanabilecekleri, kullanmalari gereken uslublarini “umumi mahallerde” kullanmislar, -yine- “bence” iyi de etmemisler, boylece size ve sizin gibilere koz vermisler… Ama sizin ve gibilerinizin malum propagandasini goren, ne cinayetler islendigini goren biri… ne yapabilir ki baska… Kaldi ki, Sehidimizin cenazesini gordunuz, o cenazeyi teslim alanlar, iste gunlerdir hala kabrine ziyaret ve taziye merasimi devam ediyor, oradaki insanlar, “Sii ve Kurt karedeslerimiz Saddami sehid ederek ve cesedine dahi iskence ederek cok ayip ettler canim” mi diyorlar acaba?! Tepkilerinizin ne kadar FANATIC oldugunu buradan anlayiniz!

“Siilere olum” meselesine gelince… Bay Esh, tarih boyunce Islam topraklari icerisinde SAPIK FIRKALAR yasamistir, onlara kimse dokunmamistir, ta ki azana, hainlik edene, ekmegini yedikleri devlete ihanet edene kadar… O sozleri de bu sekilde anlamamiz gerekirdi; cunku kucuk bir kismi haric Siiler su anda hem Irakin hem de Islam topraklarinin ALEYHINE calisir durumdalar, siyonistlerle isbirligi yapmaktadirlar. Simdi orada “Siilere olum” deniliyor, “Kurtler olum” denilmiyor mesela; halbuki sehidimizin katlinde onlarin da parmagi var, velevki dense “Kurtlere olum!”, bu butun Kurtleri mi yoksa isbirlikcilik yapanlara mi soylenmis olur?! Bugun Barzani ve Talabani agalarinin nemenem hainlikler yaptiklari ortada, BEN ONLARA DUSMANIM, elime gecmesinler, ama bu Kurtlere bir dusmanligimi gerektirmez! En yakinimda Kurtler var yahu, hem de delifisek muslumanlar, nasil “olum” diyebilirim!? “Siilere olum” lafini da boyle anlamak gerekiyor; ben “Ibdaci” degilim, bilmiyorsaniz ogrenin, Blog`uma bakarsaniz gorursunuz, onlardan dostlarim oldugunu da gorursunuz, iliskim sadece bundan ibaret… Haa, Ibdayi nasil goruyorum, “-ci” ekini almadan butun muslumanlarin Ibda`nin kavgasini verdigi davaya destek vermesi gerektigini de soyluyorum, nasil soylemem ki, Rahmetli Necip Fazil`in “Buyuk Dogu”sunun kavgasidir bu… Can kurban ona! Ama “-ci” ekini almanin ve kendisini boyle niteleyenlerin de “-ci” ekini almanin ve kendisini boyle gormenin ONEMLI OLMADIGINI, tabelanin onemsiz oldugunu, hatta internet ortaminda “-ci” ekini alarak davayi rezil etmeye calisan, halkin gozunde kucuk dusurmeye calisan provakatorlerin de fazla oldugunu soylemek isterim…

Mesela siz… Bahsettiginiz yazilarin yazilarin yazildigi yere, “gonuldasforum”, ben baska yerde rastlamadim, “naklettiler” felan demediginize gore, demek ki siz de uyesiniz, cunku bir ara BekciMurtazam@`in istegiyle bir goreyim, okuyayim dedim, uye olmadan forumun okunamadigini anladim, okudugunuza gore uyesiniz, belki de birkac nick`le uyesinizdir, bir yanda nabza serbet veriyorsunuzdur, bir yanda da oradaki fitne-fesadi sagliyorsunuzdur. Bu iste IKIYUZLULUK, MUNAFIKLIK degil mi?! Sizin, benim asil mevzum olan Sabataylardan ne farkiniz var; onlar da sizin gibi IKI YUZLU!? Zaten size yazmamim sebebi de bu!

Sizin bu topraklarin degerlerinden, orfunden, hassasiyetinden ne kadar uzak oldugunuzu ve onlara ne derece dusmanca hisler tasidiginizi gosterir bir durumdur Sabataylar meselesi... (Burada `sizi` derken sahsinizi degil, sizin anlayisinizi kastediyorum; ama “inter-aktif programlari” takip ettiginize gore, sahsinizin de bu ise bulasmis oldugunu varsaymamak mumkun degil.)

Bay Esh!..

Bu topraklar, 1000 senedir ehl-i sunnet Allaha binlerce sukur; Samanistler ve Hurufistler geldi gecti, esamesi bile okunmadi, halkimiz bunlara prim vermedi, hakettikleri sekilde davrandi, Siiler geldi, Safavilerin borazanligini yapmaya kalkisti, gereken cevabi aldi, sonra sabataylar turedi, baktilar maskeler asagi oluyor, ne kadar ASIL hallerinden uzaklasmis, bozulmus Bektasi, Mevlevi, Melami, Sii gozuken mesreb varsa, gozune kestirdiklerine, iclerinde gizlenebileceklerine inandiklarina sizdilar. Neticede buna buna ittifak da diyebilirsiniz; cunku ikisinin de ensesinde Ehl-i sunnet boza pisiyordu; onlarin Din-i Islami her tahrif cabasina karsi koyuyor, gerekli cevabi ilmi ve siyasi olarak veriyordu; ozellikle Sia, bu memleketi Iran`in dumen suyuna sokmak icin nice faaliyette bulunmus ama hicbirinde basarili olamamisti, halk prim vermemis devlet de gereken muhakemeyi gerceklestirmisti.

TC kuruldu, ama bu iki grubun, zaten laik devlet tarafindan ezilmis, sindirilmeye calisilmis hali ortadaydi ama, o ne buyuk nefretti ki, ehl-i sunnete saldiridan beri durmadilar! Eski tarihlere, yapilanlarin kronolojik dokumune gerek yok, 1990`lardan itibaren bugune kadar yapilanlara, Siilerin veya kendilerine Sii diyenlerin veyahut KANLARINDA BU MILLETE HAINLIK AKAN ACEM(I)LERIN ISBIRLIKCILERININ yaptiklarina bakin (kendinize bakin yani) durumu anlarsiniz! Necip Fazil`in –onlarin tabiriyle konusalim- “yuruyen hali”olan fikre karsi muthis bir husumetiniz var, bunu yazi yazdiginiz “Tevhid” isimli asliyle pacavra olan bir dergide yaptiniz; onunla da durmadiniz, bugunlerde ortada tam bir sizofrenik vakia olarak dolasan, beceriksiz cuntaci Yalcin Kucuk`le –ne hikmetse ve ne gerekse- roportaj yapip, “NFK, Ataturk`un islamcilar arasindaki ajanidir, bir tatlisu islamcisidir” deme akcakliginda bulundunuz. Elinize ne gecti!? HIC! Ama siz “vazifenizi” yaptiniz! Sizofren Yalcin HALA ayni laflari soyler durur, NFK`nin “BASYUCELIK DEVLETI” gibi bir ideali ve bu idealin de bugun “tersinden” kurulma asamasina geldigini gorecek kadar gecerli bir “proje” oldugunu bilmesine, gormesine ragmen! Simdi isi daha da ilerletti Bay Sizofren; NFK`ya “Sabatayci” diyor… Nerelerde?! Eskinin Sii, simdinin “Sii bile olamayacak kadar omurgasiz” (yukarida bahsettigim “godos”un da bulundugu) liberal-muhafazakar demokratlarin dergilerinde!!! Iste ittifak bu! Yani sizin de dahlinizin bulundugu yerlerde!

Bay Sizofren yapacagini yapiyor, blog`umda ben de ona yapacagima yapiyorumJ, ama en cok nefret ettiklerim ADI MUSLUMAN olanlarin bu beceriksiz ve sizofrenik (vakia) cuntaciya verdikleri destek; kimileri bilmeden bunu yapiyor ama kimileri de, -sizin gibi ACEM(I) YANDASLARI- bilerek!.. Cunku bu topraklara, bu topragi toprakliktan cikarip mubareklestiren ehl-i sunnet Islama olan bir nefretiniz var, o beceriksiz cuntacinin, “bu da Ibrani… su da Ibrani… o muhakkak Ibrani..” diye diye, bu ulkenin yetistirdigi degerlere, din buyuklerine laf atmasindan ve boylece sizin yapamadiginiz, yapamayacaginiz karalamayi onun “bilimsel” ayaklarla yapmaya cur`et etmesinden ZEVK aliyorsunuz! Buna da sasirmiyorum; yuzyillardir ehl-i sunnete karsi, Papalik dahil siyonistlerle bile isbirligi yaparak “kalitelerini belgeleyen”lerden ne beklenir zaten!..

Adam tasavvufu Kabala ile ozdeslestirir, sizlerde laf yok; Mevlanaya laf atar, sizde laf yok; Abdulhamit Hana laf sokusturur, gikiniz cikmaz, niye ciksin ki, zaten ayni kafadan degil misiniz!!!

Tab`inizi ortaya koyan bu gerceklerden sonra tekrar Saddam meselesine donelim…

Bay Esh!

Ne kadar basitsiniz ve mezhebi nefretiniz ne kadar cokmus!

“Saddam`i Amerikalilar degil, muslumanlar asmali” diyorsunuz; NIYE, NE YAPTI SIZE!?

Hadi, Irak`daki Sii ve asiretci kurtleri anlamak mumkun Saddam`a olan bugzlarinin sebebini, iyi de, gercekten size n`oluyor?! Son 15 senedir, Irak`i (ve Islam topraklarini) boldurmemek, parcalatmamak icin bir savas veriyordu Sehidimiz, bunun icinde defalarca uyardigi Siiler ve Kurtlerle mucadele ediyor, onlarin Irakin parcalanmasina ve Sii-Sunni, Arap-Kurt-Turkmenler arasina bir dusmanlik girmesine engel olmaya calisiyordu.

Irak`in uc parcaya ayrilmasinin, Irak`in maddi servetlerinin siyonizme peskes cekilmesi demek oldugunu biliyordu; bunu yaninda, Irak`in direnisinin tum Islam aleminin parcalanmasini engellemek icin de oldugunu goruyordu…

Dusunun hele, Irak`in parcalanmasi halinde n’olur?!

Yardim edeyim size Bay Esh!

Yukarida bir Kurt Devletinin kurulmasi kesinlesecektir; bu da, bu devletin yasayabilmesi icin Anadolu topraklarina goz dikmesine sebeb olacaktir; bu da “haritalarin degiseceginin” alenen soylendigi bir devirde, PKK`den cok daha tehlikeli bir milliyetci Kurt hareketinin ortaya cikmasina, cikartilamiyorsa eger, “Ankara`nin dogusundan” itibaren provokatif saldirilarin baslamasina “start” verilmesi demektir ki, bagimsizliktan vazgecmis (ve acikca artik ne istedigi de mechul) PKK`nin kendi tabanini tutabilmek icin cok sert silahli harekete gecmesine sebeb olacaktir; bunun neticesi ise, binlerce olu ve Dogumuzun, Barzani agasinin “asiret devleti”ne kaymasi demektir…

Guney Irak`in durumu ise, daha da tehlikeli olacaktir… Burada kurulacak olan “Sia devleti” ile ta Hindistandan baslayan, Pakistan, Afganistan sinirlari ile devam edip Iran ile guney Irak`a oradan da Lubnan ve uzerinden Suriye ile Hatay`dan sinirlarimiza kadar dayanan, sunni alemi bir ihanet bicagi ile ikiye bolen bir “SII BARAJ” olusacaktir. Bu ne demektir?! Yandaslarinizin dergilerinde bol bol boy gosteren ve “stratejist yazar” diye de nam salan, ayrica Talabaninin bas danismani olan (yani Sehid Saddam`in katledilmesinde parmagi olan) Cengiz Candar`in deyisiyle “karanlik dunyanin temsilcisi olan sunni direniscilerin” (daha dogrusu Sunni dunya) arasindaki irtibat zorlasacak, dis dusmanla kapismakla kalmayacak bir de ic dusman olan bu isbirlikci siilerle kapisacaklardir ve boylece guclerini topyekun KUFFARA yonlendirmekten mahrum edileceklerdir. Tabii Iran`in da “nufuz hakimiyeti” (bunun icin seviniyorsuz ve havali havali konusuyorsunuz ya) artacak, sunni kokenli devletlerle husumet iyicene artirilacaktir.

Iran`a sadece Sunniler degil Mukteda Sadr gibi isbirlikciligi reddeden Siiler de karsi cikmaktadirlar, hatta bunun icindir ki, onu etkisizlestirmek, “ehlilestirmek” icin Direniscilerle arasini acmak ve boylece “yalnizlastirip” kendi isbirlikci cephelerine cekmek icin Saddam`in sehid edilmesi esnasinda orda oldugunu ve hatta ilmigi onun gecirdigini bile soylediler! Cevap vermeye gerek bile gormedi! Birinci Dunya Savasi esnasinda Osmanli Devleti`nin, Teskilat-i Mahsusa`nin yaninda saf tutmus, Ingilizlere karsi savasmis, Osmanli`nin ekmegini yemis birinin bunu yapmayacagi bellidir, o Sii ama ONURLU biridir, boyle oldugunu da gosterdi; Sehidimiz bile, idami esnasinda “Mukteda.. Mukteda” diye bagirip iskence etmek isteyen KOPEKLERE karsi sadece tebessum etmis ve “erkek olun!” yani kallesler gibi yalan soylemeyin demistir. Iste bugun de Bagdatin Sii-Kurt haini Siyonist isbirlikcisi ILLEGAL HUKUMETI , siranin Muktada Sadr`a geldigini, Mehdi Ordusunu dagitmasini ve silahlarini teslim etmesini istemekte! Gorecegiz; uzerindeki baskilara boyun egip direnisden geri mi cekilecek yoksa, Iran`in alcak Bedir Tugaylari`nin ve asiret agalarinin pesmergelerinin Israilli askerle berber saldirdigi sunni direniscilere yardima gittigi Felluce gibi destanlar yazarak direnecek mi; yasayarak gorecegiz.

Hulasa, iste Saddam bunlari engelliyordu!

Bay Esh!.. Eger bu topraklarin (devletin demiyorum, cunku o zaten bitmis gitmis, beceriksiz cuntaci Yalcin bile bunu soylemeye basladigina gore kale almaya gerek yok onu) hayrini istiyorsaniz, Irak`in mesru devlet baskani Saddam Huseyin el Mecid`in sehit edilmesine uzulmeniz, oradaki sunni direnise destek vermeniz, Iran`in hainane parmagini gormeniz ve buna karsi cikmaniz gerekirdi! Ama nerde sizde o yurek!

Sizin gibilerden birisi de yukarida bahsettigim “camur” tip… Tanirsiniz onu Bay Esh… Bir adam bu kadar mi kendisini satar, bu kadar mi vicdani kiralik, bu kadar mi tipini degistirir, onda gormussunuzdur. (Sahi sizin tipiniz nassil?) Gecen gece NTV`deydi, Sii-Sunni “sacmaligindan” bahsedip devlete akil verdi: “TC`nin bir an once SUNNI CEPHEDEN CEKILMESI GEREKMEKTEDIR” Olur, emrin olur canim!!! Cekilip de ne yapacak?! “Bos”da (“tarafsiz”) bile kalsa, hicbir yere kendini oturtmasa bile bu, otomatikman SII BARAJIN TUGLASI veya Siyonizmin emirkulu olmakla es manadir! “Imam Humeyni`ye biatsiz musluman ve islami hareket olmaz” deyip (malum bunu da Moskova-Pekin kutuplasmasi gibi algiliyordu, nasil ki o zamanlar Moskova kendi yorungesindeki orgutleri kabil edip “komunzimin kabesi burasi” diyorsa Cin de aynini diyordu; eh ‘90’larda sol kitaplardan “orgutculuk” ogrenmenin “Islamcasi” veya “acem(i)cesi” de bu kadar olur iste) laflar sallayan ve neredeyse salvar gibi genis pantalonlar giyip dolasan “camur” tip, simdi sinekkaydi trasi, Vakko elbisesi, joleli uzun saclari ve “Kuran`in bir cok ayeti cope atilmali” laflari ile iste oturmus NTV`nin koltuguna (bunlari “8sutun”da da ara ara soyluyor “kedicik” biliyorsunuz) Turkiye`yi “izolasyonculuga” mahkum etmeye calisiyor!

Yani basindaki Kemalistler de “laf soyledi bal kabagi” misali dinliyorlar ve hak da veriyorlar buna; hani nerede kaldi “Kemalizm, ezilen halklarin umut isigi olmustur” laflari!!! Ortada Kemalizm kalmadi ki! Kemalizm diyerek eskiden Islam dusmanligi yapilirdi, simdi de kaldirdiklari, yokettikleri Kemalizm maskesi ile Islam dusmanligina devam ediyorlar; bu kadar basit!

Bay Esh!..

Bakin “medya” dedikleri yerde cok acayip seyler oluyor; M. Grossman`in yonetim kurulunda oldugu (benden duyun, bu da, E. Oren de cok yakinda olecekler; suikast felan degil canim, KANSERDEN gidecekler, o kadar ileri safhada hastaliklari) Ihlas`in TGRT`si, USA`nin en yahudisever kanali FOXTV`ye satildi, simdi butun elemanlari cikartip yerine “uygun” adamlari yerlestiriyorlar, yakinda FOXTV olarak yayina baslayacaklar; ShowTV ve Aksam gazetesi de satildi; butun bunlar nadir?! Nedir bu akinin sebebi?!

Bunun yaninda bir de MIT Mustesari`nin, “ulus devlet tehlike altinda… aktiflesmeliyiz” laflari?! Buna “28 Subatci” K. Yavuz`un, “MIT Mustesari yerinde bir tespit yapmistir, hukumeti uyarmistir” demesi?!

Basbakan RTE`nin –Saddamin sehid edilmesi akabinde- “Irak artik bizim icin AB`den de onemli olmustur” demesi?!

Butun bunlarin, “hukumet uyandi” yollu algilanmasi?!

Genis bakmaniz lazim Bay Esh, genis; sizin mezhebiniz genis ama ne hikmetse kor bir mezhebi nefrete takilmis dar acidan bakiyorsnuz hadiselere…

Uyanan felan yok; MIT mustesarinin dedigi ile, RTE`nin dedikleri arasinda bir fark da yok aslinda, ikisi de ayni seyi soyluyorlar; o kadar yazdik cizdik, sizin “muslumansalar eger” diye kucuk gordukleriniz de yazdilar cizdiler, RTE`nin niyeti (tipki Genelkurmay Baskaninin niyeti gibi; varsin birileri onu da “ulusalci” zannetsin) Barzani agasinin hakimiyetindeki Kurdistan`in “hamiligine” soyunmak; onun icindir ya Mustesar, Barzani ile gorustu ve “bir sorun yok” dedi… Tek sorun ama PKK!

Acikca yazalim… PKK, (dogrusu Imrali) artik ne istedigini bilemez hale gelmistir. Bu da ayrica bir tehlikedir, ayri mesele… Bagimsizlik istemiyorlar, o kesin zaten, iyi de ne istiyorlar, iste bu bilinemiyor… Kulturel haklar deseniz, ufak ufak veriliyor, iste belediye islerinde kurtce yazisma yapacaklar, yapsinlar, sorun degil ama hakkaten “ne istiyorlar”, burasi acik degil… Utangaclar esasinda, istediklerini ben soyleyeyim: Abdullah Ocalan`in Imrali`dan alinip herhangi bir cezaevine konulmasi ve 3-5 sene icerisinde de serbest birakilmasi! “Bebek katili” edebiyati yapmayacagim, onun icin bu istekleri makul goruyorum, -yine- “bence” de tercihen Diyarbakir Cezaevine konulmali ve normal bir statu icerisinde ziyaret kabulune izin verilmeli Ocalan`a… Cunku Ocalan, su anda ne yapacagini bilemeyecek durumda; insiyatifin elinden gittigini goruyor, OYALANDIGINI anladi, dikkat edin Saddamin sehadetinden sonra soylediklerine (“kokuz” sitesinde var) cok tehlikeli seylerden bahsediyor; Kurt-Sii ittifaginin olusacagindan, bunun Iran-Kurt ittifagi olarak bakilmasi gerektiginden, bu durumun bolge icin cok tehlikeli olacagindan felan bahsediyor, ama hala INISIYATIF ALAMIYOR ve TC`ye Mayis ayina kadar sure veriyor! Guler misin aglar misinJ O tarihe kadar o kadar cok sey olacaktir ki, belki OCALAN`IN KENDISI BILE HAYATTA OLAMAYACAKTIR, ama bunu goremiyor, cunku “tikandilar”…

Ben sunu bilir ve sunu soylerim Bay Esh…

Bu ulkenin de, bu topraklarin da gelecegi Kurt ve Filistindeki gelismelere bagli. Bu ulkenin icinden cikmis ve yaptigi silahli eylemlerle –bilmeden- muslumanlarin koruyuculuguna soyunmus PKK hareketi, su veya bu sekilde bu tikanmisligindan kurtulmadikca, yani Siyonistlerin “oyuncagi” haline getirilmekten uzaklastirilmadikca, bu memlekette de, bolgede de halimiz duman!

Bay Esh, uzun oldu, daldan dala atladik, ama bir panaroma cizdik galiba Saddam Huseyin el-Mecid`in sehadeti uzerinden…

Toparlarsak:

1) Saddam Huseyin`in sehadeti hic iyi olmamistir; Irak`in, Turkiye`nin ve bolgenin “yeniden haritalandirilmasi” hususunda Siyonistler, bu idam ile cok buyuk bir adim atmislardir.

2) Saddam Huseyin`in idamina sevinmek yerine uzulmek gerekmektedir; yahudilerin MEMRI`sinin piyasaya surdugu El-Cezire`de vuku bulan, hain bir Irakli gazeteci ile vatansever bir Irakli milletvekilinin konusmasi esnasinda, milletvekilinin Saddam Huseyin`in ruhuna fatiha okumasi ve “o benim kardeslerimi ve yakinlarimi oldurdu ama Irak icin savasti” DEME YUREKLILIGINI gostermesi nasil bir tavir alinmasi gerektigine dair guzel bir misaldir.

3) Memleketimizde Saddam`in idamina sevinenler ile Sabatayci komplo meraklisi beceriksiz cuntacilarin FIKIR BIRLIGI icinde oldugunu gormek gerekir. Hepsinin ortak amaci ve niyeti, tum dunyada direnen Sunni direnisi kirmak ve halkin gozunde kucuk dusurmek… Sehidimiz, sunu bilin ki, SUNNI DIRENISIN EFSANE BIR KAHRAMANI olarak anilacaktir; Sii ve Sabatay IKIYUZLULERI bunu boyle bilsinler!

4) Sehidimizin idami ile birlikte Irak`in, ulkemizin PARCALANMA sureci hizlanmistir; MIT mustesarinin, RTE`nin malum aciklamalari da acemi “kopekbaligi” psikolojisidir, hatta RTE`nin hizini alamayip “Baskanlik sistemine gecisten” bahsetmesi, bunlarin herseyden haberdar olduklarinin ve USA`nin suyuna gittiklerinin bir delili olarak gorulmelidir.

5) Anadolu'daki Sia veya kendine Sii diyenlerin (istisnalar olabilir elbette) Sehidimize karsi olan tavirlari, onlarin da USA`nin suyunda gittiklerinin delilidir; gerek TR gerekse blog`umda yazdigim-iz yazilarda “BIZ”, USA`nin Iran`a saldirmasinin Irak`a saldirmasi gibi olamayacagini, Iran`a muhtac oldugunu, Iran`a “nufuz alani” saglayarak bolgedeki “haritalandirmaya” itirazinin kaldirilacagini, aralarindaki kavganin “kayikci dovusu” oldugunu soylemistik; birsey eklemeye gerek yok, hala aynen devam etmekte hadise…

6) Tum dunyadaki anti-siyonist musluman direnisi artik SUNNI DIRENISIDIR. Bu da tescillenmis oldu idam ile…

7) Irak`da bir “Sii-Sunni savasi” bekleyenler ALDANIYORLAR, Sehidimiz bir DEVLET BASKANI gibi davranmis ve asla kendi halkinin bir bolumune SADECE SII olduklarindan oturu saldirmamistir, basta “Irak Islam Ordusu” olmak uzere hakimiyetindeki direnis guclerinin Sii olduklarindan oturu degil VATANHAINI olduklarindan saldirilar duzenlemesini temin etmistir; kaldi ki bu gucler sadece Sii degil, Kurt veya sunni veyahut Arap butun VATANHAINLERINE karsi BU SUCLARINDAN oturu saldrilar yapmaya devam etmektedirler! Vatanhainliginin dini-mezhebi olmaz; tipki buradakiler gibi…Irak`da bundan sonra vatanhainlerine karsi saldirilarin artarak devam edecegi, bu saldirlarin ancak isgalcilerin Irak`i terketmesinden sonra duracagi ortadadir; Sehidimiz de zaten, o kadar yapilan gorusmeye ragmen “Isgalciler defolmadan direnis durmayacak” noktasindan geri adim atmayacagi anlasildigindan idam edildi. Direnisi “bu noktada” surdurmek artik butun direniscilerin vazifesi…


Bizim de vazifemiz!

Wednesday, January 03, 2007

(SADDAM HUSSEYN) CONDOLENCE AND CONGRATULATION



Legitimate head of Iraq, Saddam Hussein who was enslaved by zionist occupiers, was executed and reach to the martry level in the first day of Eid al-Adha (the Feast of the Sacrifice) as a result of an illegitimate court process while defending his native country.

His dignified, glorious and virile posture during the execution of death sentence, annihilated the plans of Zionists to degrade all muslims with executing valiant and brave guy of Iraq and Islam and He became the symbol of courage, patriotism and jihadism even on the way of death.

Saddam Hussein wrote his name to history with laurels as brave, jihadist and combatant soldier of Iraq and Islam and seal with his blood.

Our Condolences first to his family then to all valiant community, warriors, patriots of Iraq, and all Muslim Community, However be honoured to have such a brave “Father” and “Leader”.

Saddam Hussein did fight not only for Iraq but for Turkish and Anatolian fighters as well due to his disincentive factor in zionist plans and became a martyr.

We as “Islamic Great Eastern Raiders’ Front” (IBDA-C) will perpetuate his fight in our combat.! We solemnly promise!

We reverence infront of sacred reminiscence and warfare of brave warrior who honoured with his testimony.

This is not the day for mourning, this is the day of elation , and day of fighting!

IBDA-DS

"TAKVA" FILMI UZERINE SAADEDDIN USTAOSMANOGLU ILE "yeniharman"DA YAPILAN MULAKAT

Nakşibendi Şeyhi Mahmud Ustaosmanoğlu’nun yeğeni, İsmailağa Cemaati’nin önde gelen isimlerinden Saadettin Ustaosmanoğlu yeniHarman’ın ricası ile TAKVA’yı izledi

‘Bal dolu kavanozu dışından bile yalayamamışlar’


Takva… Senaryosunu Önder Çakar’ın kaleme aldığı, yönetmenliğini Özer Kızıltan’ın yaptığı, başrollerini Erkan Can ve Güven Kıraç’ın paylaştığı ve geçen ay en çok konuşulan film.

Toronto Film Festivali’nde jüri özel ödülü alan, 43. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi 2. Film”, “En İyi Senaryo”, “En İyi Erkek Oyuncu” dahil 9 ödülle dönen Takva filmi, kendi küçük dünyasında yaşayan dini bütün takva sahibi günahtan korkan sıradan bir adam olan Muharrem’in, güçlü bir tarikatın kira toplayıcısı olarak görevlendirildikten sonra yaşadığı değişimi anlatıyor. Kahramanın modern dünyaya uyumsuzluğu, kendini adadığı değerlerin bir bir yıkılmasına vicdanının dayanamaması ve baştan beri var olan cinsel bulanımları sonucu akli dengesini yitirmesini konu alan Takva, “Ömrünü günahtan sakınarak yaşayan yalnız bir adamın hikayesi…”

Saadettin Ustaosmanoğlu, onbinlerce müridi bulunan Nakşibendi Şeyhi Mahmud Ustaosmanoğlu’nun yeğeni. Türkiye’de çokça konuşulan İsmailağa Cemaati’nin önde gelen isimlerinde. İslamcı camianın entelektüel yazarlarından. 1999-2005 yılları arasında İBDA-C davasından Metris, Kartal ve Bolu F Tipi cezaevlerinde yattı. Cezaevine girmeden önce Furkan dergisini çıkaran Saadettin Ustaosmanoğlu şu an Yeni Furkan dergisinin Genel Yayın Yönetmenliği’ni yapıyor. yeniHarman’ın ricası ile Takva’yı izleyen Ustaosmanoğlu ile cemaat hayatının perdelerine objektifini çeviren filmi konuştuk.


Kutlu Esendemir



- Sadettin Bey, yeniHarman’ın ricası ile “Takva”yı izlediniz... Filmde, Allah aşkından başka dünyevi işlerle bağı olmayan Muharrem, tekkenin içine girip, şeyhine yakınlaştıkça ve cemaatin gerçek yüzünü gördükçe delirmeye başlıyor. Muharrem, günümüzde yaşasa ve bugün Ahmet Hakan’ı görse ne yapardı?

İrşad makamında bulunan kişi şayet ehil ise, kendisine yaklaşanlara her türlü menfiliğe rağmen füyuzatıyla (manevi tecelli) öylesine tesir eder ki, o kişi her şartta dimdik ayakta kalmanın marifet yollarını bulur. Şayet Ahmet Hakan gibi istidatsız ve hin değilse. “İşin olduğu yerde problem” olur hükmünce her toplulukta bir kısım menfilikler tabii olarak vardır. Kişinin bu menfilikler dolayısıyla delirdiği noktasından hareketle bir film yaparsanız size gülerler. Nihayetinde Takva’ya güldük. “Muharrem, Ahmet Hakan’ı görse ne yapardı”ya gelince, Muharrem filmde bahsedildiği şekliyle delirmeyeceğine göre Ahmet Hakan’ı görse herhâlde “yazık olmuş” derdi. Ve de eklerdi; “demek ki kompleksin bu derecesi de varmış.”

Tarkovski’nin Stalker’i

- Sinema ile aranız nasıl? Takva’dan önce son izlediğiniz film hangisiydi?

Sinema ile aram iyi sayılmaz. Şu sebepten, ki, hayatın tabii akışı içinde zaten her bireyin aktör olmasına nisbetle tekniğin sanallığına kapılmanın çok fazla getirisi olduğunu zannetmiyorum. Hani derler ya “Dünya bir tiyatro sahnesidir, kimine Cumhurbaşkanlığı, kimine çöpçü rolü düşer, ama rolünü iyi oynayan alkışlanır” hakikatince tekniğin ince ayrıntılarında farkında olmadan kabalaşmaktansa uzak durup “nefes alma” payına yer vermek daha akıllıca. Nefes alma payı!.. İnce idrâke mevzu hadise. Kaba müşahhaslar hayatımızı öylesine istila etmiş ki, hiçbir mevzuya mevaunun gerektirdiği derinlikte temas edemiyoruz. Bu da fıtrata aykırı gelişmiş teknolojinin bize hediyesi... Son izlediğim film seneler önce ( Andrey) Tarkovski’nin Stalker’iydi. Şimdilerde de tüm filmlerinin CD’sini bulup seyretmek istiyorum. Tarkovski, hayatın akışına kapılmayan bir yönetmen, yaşasaydı metafizik ürpertiler kimbilir onu hani iklimlere sürüklerdi? Kimbilir!
- Tarkovski’nin filmlerinde, tanrıyı betimlemesi, yine genel olarak filmlerindeki yavaşlık ve yavaşlığın derinliği midir sizi çeken acaba?
Bilemiyorum. İnsan derinlemesine anlamadığı bir şeydeki asaleti de farkedebilir bazan. Tanrı betimlemesi veya yavaşlık çok büyük etken olmayabilir.
-Yönetmen Stalker’da bir Hazreti İsa portresi de çizmişti. Bu portreyi nasıl bulmuştunuz?
Uzun zaman oluyor seyrettiğim. Filmin bütünüyle ilgili, hatta en çarpıcı diyebileceğim yönleri bile çok hatırımda değil. Orada beni tutan bir şey vardı. Zaten mücerret etki kabiliyeti böyle bir şeydir. O mudur beni tutan; değil. Bumudur; değil. Ama bir şey var akılda kalan veya aklında ekarte eden.
Bunun böyle olması için illâ dîni olması gerekmiyor. Mücerret ruh kuvveti herşeye şamil.

Bizim Horasan’ın köpekleri bile böyle yapar

- Kuran’ı Kerim’de sık sık söz edilen Takva’nın anlamını bir de siz açıklar mısınız?
Takva lugatta; korkma, sakınma. Allah korkusuyla günahtan kaçma, ibadette titiz davranma manalarına gelir... Fakat, lugat bilgisi çerçevesinde bilmek ise Takva’nın hakikati arasında muazzam farklar vardır. Zira takva, bir insan zaman ve mekân hususiyetlerine vâkıf oldukça mânâ iklimlerinde yol alarak ruhi mertebeler elde eder, bu mertebelerin her birinde takva’nın ölçüsü başka başkadır. “Şuur seviyesi değiştikçe gerçeklik seviyesi değişir” doğrusundan hareketle, takva’nın her yeni makam ve mertebede şekli ve mânâsı değişir.
- Bu nasıl açıklanabilir?
Aklımda kaldığı kadarıyla bir misâl vereyim: Allah dostu tabir ettiğimiz bir kemâlât ehli başka Allah dostuna soruyor; “Rızık konusunda haliniz nedir?” Cevap veriyor, “Bulunca şükrederiz, bulamayınca sabrederiz.” Diğeri, “Bizim Horasan’ın köpekleri de böyle yapar” diye cevaplayınca, “Peki siz ne yaparsınız” sorusuyla karşılaşıyor. Verdiği cevap şu; “Biz bulunca dağıtırız, bulamayınca hamdederiz.” Anlaşılıyor ki, her iki kemâlât ehli Takva’yı kendi hâl ve makamlarına göre yaşıyorlar... Başımıza ne geliyorsa kelime klişelerine takılmaktan geliyor. Bunu aşabilmenin yollarını mutlaka bulmalıyız. Takva filmini yapanlara nisbetle söylememiz gerekirse; hâl ve makamları ve ki, işin kühnüne vukufiyetle doğru bir iş çıkarmış olsunlar! Ahmet Hakan gibi filmi “Muhteşem” bulanların halini de buradan süzebilirsiniz.
- Nakşibendi Dergahı’nın önde gelen isimlerinden biri olarak Takva’yı genel olarak nasıl buldunuz?
Önce şunu düzeltmeliyim, tasavvuf sizin için yabancı bir kültür olduğundan sorularda hata payınız zaman zaman artıyor. Nakşibendi dergahı’nın bırak önde geleni olmayı, intisablı olmama rağmen o kapıya ne derece kabul edilip edilmediğimi bile bilmiyorum. Burada bir memuriyet sözkonusu değil ki, şu makamın sahibi olarak önde gelen veya arkadan gelen olunsun. Önde gelenin kim olduğunu bilmek isterseniz söyleyeyim; ismi cismi hiç duyulmamış ve de kendisinin ileri veya geri gibi derdi olmayan ve hatta ileride mi geride mi olduğunu dahi bilmeyen kişi veya kişiler. İleri gelenler bunlardır. Üstad Necip Fazıl’ın ifadesiyle; “Bazı geriden gelen yüz bin devir ileride...”


Anlatılan kapalı dünya değil


-Takva filmine gelirsek…

Biraz önce belirttim. Şunu da ekleyeyim; bu arkadaşlar kendi iç âlem düzenlerini kuramadıkça, kemâlât ehlinin ruhaniyetine bürünemedikçe iyi bir iş çıkarmaları mümkün değil. Sosyal hadiseler yönüyle baktığımızda meselenin zahiri söz konusu, bu sebeple şöyle diyebiliriz, laik bir ülkede mânâ iklimlerine nazar etmek her yiğidin kârı olmadığına göre, herhangi bir şekilde olduğu kadar veya daha az daha çok menfilik tarikat topluluklarında da olabilir. Bu sosyolojik olarak değerlendirmeye tabi tutulabilir ama payın büyüğü sisteme nisbet edilmek suretiyle... Gerisi kelâma gelmeyen hakikat nevindendir.

- Belki de ilk kez İslami kesimin bu kapalı dünyasını anlatan bir film yapıldı. Peki size göre filmin eksikleri nelerdi?
Mesele iç âlem düzenine ulaşmak, mâna erlerin ruhaniyetine bürünmek vesaire gibi meselelere vukufiyetle alâkalı. Teknik açıdan soruyorsanız anlamam. Ama hissettiğim şey şu oldu; filmin bu şekilde bitmesi başarısız olduğuna alâmet. İslâmi kesimin kapalı dünyasına gelince... Anlatılan kapalı dünya değil. O dünyanın kabın dışına sızmış hâli. O kapalı dünya o işin kahramanları tarafından bile kitaplara tam olarak derc edilmemiştir, edilemez. Bu bazan derc edilmediğindendir, bazan da derc edilmek istenmediğinden. Yani “Hâl”in “Kaal”le ifadesi tam olarak mümkün değildir. Bu kapalı dünyayı bir filme anlattıklarını zannedenler bal dolu kavanozu dışından bile yalamış değiller. Yaptıklarından bu anlaşılıyor. Film kritiğini yapanlara da baktığımızda görüyoruz ki, herkes kendi dünya görüşü zaviyesinden bakarak “iyi” veya “kötü” diyorlar. Mevzuya aşinalıklarından değil. Çekimdi, sahnelerdi falan o inceliklerden anlamam, onlar teknik meseleler.
- Takva ile ilgili gazete ve dergilerde yayımlanan yorumları takip ettiğinizi biliyoruz. İslami çevrelerden de, laik kesimlerden de film hem övgü, hem eleştiri aldı. Siz bu yorumlardan hangilerine kendinizi yakın buluyor, hangilerine tepki gösteriyorsunuz?
- Aslında işin mahiyeti bakımından iki tarafın eleştirilerini sığ bulmakla beraber iki tarafın da doğrularını var olduğuna inanıyorum. Fakat dediğim gibi, meseleyi sadece sosyal bir hadisenin tamamen dış yönüyle değerlendirilmesi şeklinde gördüğümden, iki tarafın doğrularının da pek bir şey ifade etmediğini söyleyebilirim. Herkes kendi zaviyesinden bakıyor, tabii bazen zorlama tevillere giriyor. Meselenin aslı ise ortalıkta yok.

Düşmanlık istese daha tesirlisini yapabilirdi


- Filmin senaristi Önder Çakar’ın babası, İsmailağa cemaatine ve Nakşıbendiler’e yakın bir isimmiş. Çakar, Takva’da İsmailağa’yı anlatmadığını, zaten Nakşıbendiler’in sessiz zikir yaptığınızı söyledi. Önder Çakar sizce diğer tarikatların zikir törenlerindeki gerçekliği yakalayabilmiş mi?
Sesli zikir bir iki sefer denk geldiğim bir hadisedir. Kadim zamanlarda nasıldı bilmiyorum ama, bugünün zikir meclislerini fena taklit etmemiş olduklarını söyleyebilirim.
- Önder Çakar’ın, kendi dünyayı algılayış biçiminize göre İslami kesime haksızlık yaptığını düşünüyor musunuz?
Çakar, bu filmi hangi niyetle senaryolaştırdı bilemem. İslâma hizmet maksadıyla yaptıysa böyle bir hizmet söz konusu değil, düşmanlık niyetiyle yaptıysa daha tesirlisini yapabilirdi. Yani, objektiflik adına hem iki tarafa yaranamama, hem de işin orjinalitesini keşfedememenin getirdiği başarısızlık söz konusu. İşin hakikati şu ki, Çakar, İslâmi kesime yaptığı haksızlığın yanında kendine de haksızlık yapmıştır. Teferruatın teferruatını “öz” diye sunarak bir meseleyi anlattığı vehmiyle yanılmıştır.

Fethullah, Amerika’nın taşoron patronu

Filmde, bir tarikatın sanki bir kapitalist işletme gibi kurumsallaştığını görüyoruz. Bugün bu tür tarikatler sizce var mı? Varsa hangileri...
Tarikatı işletme gibi görmek kapitalizmin renkli gözlüklerinden kurtulamamakla alakalı. Samimi olarak tarikat kelimesinin anıldığı yerde katiyyen böyle bir düşünce oluşmaz. Tabii hatadan masun olmaktan bahsetmiyorum; hatalar da kullar için. Yani her işe sahtesi de mutlaka musallattır, bu ayrı... Tarikatlar, masivadan (dünya alakası) el çekmeksizin gönül zenginliğini yakalayabilmenin mektepleridir. Yani eşya size değil, siz eşyaya hakim olarak hayatı idame ettireceksiniz. Sahip olduğunuzu zannettiğiniz şeyin esiri olmadan yaşayacak, eşya ve hadiselere tasarruf edebilmenin zevkini çıkaracaksınız. Bunu da lafla yapmanız mümkün değil, zikir, fikir, rabıta, sohbet bunun levazımındandır, ilahi feyzi celbedebildiğiniz nisbette farklı şuur mertebelerine yükselerek müşahadenizi artırırsınız vesaire...
- Örneğin Fethullah Gülen böyle bir işletmenin patronu olarak görülebilir mi?
Fettullah Gülen taifesine gelince... Bunlar bir tarikat değil hakiki tarikatların silsileleri vardır, gönülden gönüle geçen sırları vardır, hâl ve makamlarına nisbetle hiyerarşileri vardır falan... Gülen taifesi ABD’nin seneler önce altyapısını hazırladığı ılımlı islâm projesinin -ki hakiki islâm’ın gelişini engellemek içindir- gönüllü ajanıdır. Yankilerin gölgesinde mesut mudur bilemem ama, yankilere hizmet etmekten ötürü gurur duyduğunu söyleyebilirim. Bu manadan olmak üzere şunu ekleyeyim; Fettullah Gülen bir işletmenin patronudur ama bir farkla; taşaron bir patron. ABD’nin egemenliğinin zayıflamaması için çırpınan bir patron.

Halvet, sinemasal

- İstanbul'da bugün Halvetiler, Rıfailer, Kadiriler, Nakşiler ve Cerrahiler tarikatları geniş bir nüfus oluşturuyor. Siz bir senarist olsanız tarikatleri nasıl anlatırsınız? Ve yine bir senaryo yazsanız çıkış noktanız ne olurdu?
Önce, konunun hakiki vechesini anlatamayacağım korkusu içinde böyle bir senaryo macerasına girmem. Ama illa da yazacak olsam hadisenin zaman ve mekan boyutundaki menfiliklerinin asıl sebebini ön plana çıkararak yazardım. Yani, mahfolmuş, mahfedilmiş bir medeniyetin çocuklarının önce kim tarafından nasıl mahfedildiğine, beyinlerinin nasıl iğdiş edildiğini anlatarak yazardım. Burası anlaşıldıktan sonra bir tek konu etrafında bile binlerce kare film yapılabilir. Mesela sadece halvet meselesi bile baştan sona bir filmin odak noktası olarak çok ama çok şey ifade edebilir.
- Halvet, sizce nasıl bir odak noktası oluşturur? Biraz açar mısınız rica etsem...
Halvet arınmanın aracı. Arınan insan kendi kabiliyetleri çerçevesinde farklı hakikatlerle yüzleşir. Bu yüzleşme ilim sahibi halvet ehlinde başka, avamdan bir kişi de başka tecelli eder. Mesela üç halvet ehlinin arınma macerası ayrı ayrı yapılarak, biraz da teferruata inildimi kapsamlı bir anlatım şekli çıkar. Ne bileyin daha buna benzer bir sürü şey...
- Bu tarikatları birbirinden ayıran, sosyal ve günlük yaşama dair bize neleri aktarabilirsiniz?
Tarikatler mahiyetleri itibariyle birdir. Şöyle bir söz vardır; Şeyh birdir, o da Allah Resulüdür. Hakikat-i Ferdiyye’yi temsil makamın bulunan Allah Resulünden gelir bütün feyz. O da Allah’dan aldığını aktarır; böyle bir silsile... Sonra meşreplere göre farklı tarikatler vardır. Bu tarikatlerin şer-i mübin’e uygun olup olmadığıdır önemli olan. Ölçü şeriattır. Tarikatın doğruluğu şeriata uygunluğu nisbetindedir. Şimdi; modern (!) zamanlarda işler biraz karışık tabii. Turizm malzemesi haline getirilmiş Mevlana Celaleddin-i Rûmî Hazretleri’ne nisbetle bugün Mevlevilik nedir meselâ. Sonra çeşit çeşit Mevleviler... Hangisi ne kadar doğru? Şeriatın emirlerine açıktan muhalefet eden ve kendini tarikat addeden topluluklar var. Bu, zeminin kayganlığından kaynaklanıyor. Veya sistemin çanak tutmasından. Dolaysıyla bu menfiliklerden İslâm ve müslümanlar sorumlu tutulamaz.Bu çerçeveden olmak üzere ifade edelim; Tarikatların birbirinden ayrı sosyal ve günlük yaşama dair farklılıkları bugünün sosyal yapısı içinde ne kadar deforme olduğuna göre değişkenlik ifade eder. Yoksa, ehli sünnet itikadı çerçevesinde hareket eden bütün tarikatler ufak tefek ritüel değişikliğe rağmen özde aynı noktayı işaret edicidirler. O nokta; kalp...


Cinsellik İslami kesimde tabu değil

Film İslâmi kesimin cinsel yaşamlarına ilişkin vurgularda da bulunuyor. Bu konuda herhangi bir alınganlık oluşabilir mi, islami çevrelerde?
Bu meselenin İslâmi kesimde tabu olduğu zannedilir. Hayır öyle değil. Bakın, mesela yıllar önce sol kesim Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin “Marifet Nağme”sini müslümanların seks kitabı diye lanse ediyordu. Ki, o kitabın yazıldığı dönemlerde Batı’da bile bir çok şey tabu idi. Önemli olan şu; bu hadiseyi fıtrata ve adaba uygun şekilde nasıl verebiliriz? Cinsellik hürriyeti altında edepsizlik yapıp, onu da bilmem ne psikolojisine dayandırırsanız bu edepli bir davranış olmaz. Hürriyetin hakikate esaret olduğunu bilenler, bu meseleyi bediî zevki incitmeden verebilirler. Filmin döküntü taraflarından biri de bu.
- Peki, kabul... Laik kesimlerde islami kesimin cinsel hayatına dair çeşitli önyargılar var ve yazılıyor, çiziliyor. Bu ön yargı sizce neden oluşuyor? Yeni İslami kuşağın önyargıları yıktığı söylenebilir mi?
Önyargıların sebebi Batılı olmamış, doğuluda kalamamış yarım aydınların garibanlığından kaynaklanıyor olsa gerek. Yeni İslâmi kuşağında bir şeyi yıktığı yok, zira bütün bir cemiyet olarak yıkıntıların altında yaşıyoruz... Önce hep birlikte bu yıkıntılarından paçamızı kurtarmalıyız.

- İslami kesim kendi cinselliğini sorguluyor mu ve nasıl yaşıyor?
Sorgulamak önce sorunun nereden kaynaklanıyor olduğunu bilmekten geçiyor. Bu badireyi atlatıncaya kadar yaşadığınız problemlerin kaynağı İslâmcı camianın dışından gelen (Batı normlar) olarak işaretlenmeli. Sonrası, bu tesirin altında olunmayan dönemde neyin nasıl olduğunu bilmekle alakalı... Eh, tarihimizi de hâlâ Batılılardan dilenir pozisyonda olmamız, nerelerden nasıl yaşantılarla geldiğimizi de bilmemize mâni olduğuna göre?.. Ciddi bir tarih muhasebesi olmadan bu meselelerin konuşulacağı altyapıya bile malik olmamız zor. Şunu da eklemeliyim; cinsellik deyince kim en çok çığırtkanlık yapıyorsa o haklı sayılıyor. Bu konuda herkesi edebince oturmaya davet ederim doğrusu...
- Filmde sizi şaşırtan sahneler oldu mu?
Hayır. Hadisenin bütününe dair az çok malumat sahibi olduğumdan neyi ne için yaptıklarını farkedebiliyorum.

Filmin neşesi yok

- Neyi niçin yaptılar Sadettin Bey?
“Neyi niçin”den kastım şu; pratrik olarak mevzunun içinde olduğumdan, perşembenin gelişi çarşambadan bellidir hesabı, filmi yapanların kapasitesini daha rahat anlayabilmem ve yaptıklarının nisbet noktalarını farkedebilmemle alakalı. Yoksa şunu demek istemiyorum; şu kötü veya iyi niyetle yaptılar... Kastım bu değil.

- Takva’da, cemaat üyelerinin günlük yaşamlarına dair pek bir ipucu yoktu. Siz filmde, yaşama dair bu neşeyi yakaladınız mı?
Günlük yaşam Muharrem üzerinden verilmeye çalışılmış. Umumi mânada bir sosyal yaşam görüntüsü olsaydı vurgulanmak istenen menfiliğin dozu azalırdı. Zannediyorum, bu sebeple günlük yaşam verilmemiş, bu sebepten günlük yaşama dair neşe hissedilmiyor.
- Muharrem gibi, yaşadığı çelişkiler, dünyevi hayatla hesapsız bir ilişki ve Allah inancını bu denli yoğun yaşayanlar hala mevcut mu?
Allah inancını bu denli yoğun yaşayan bir insan şayet biraz bilgi sahibi ise bu çelişkilere düşmez. Bilgisiz bile olsa bu denli sancılar yaşamaz. Yaşasa bile istisnai bir durumdur. Hayatla hesapsız ilişkiye gelince, bunun müsbeti olduğu gibi menfisi de var. Müsbeti tevekkülü farkedebilmiş, ama derinlemesine farkedebilmiş insanın halidir. Menfisi de alkolikliğin veya uyuşturucunun girdabına düşmüş olanlarda görülen haldir. Hangisi çok derseniz tabii olarak sistemin ve yeryüzündeki bütün sistemlerin fıtrata mugayir gelişmesi, insan ruhunun muhtaçlığına cevap verememesi bakımından menfiler çok. Müsbetler nerede ise istisna boyutunda. Allah inancını bu denli yoğun yaşayanlar var mı’nın cevabı da şu; Muharrem’in Allah inancı aslında çok yoğun değil. Avami yoğunluk, daha çok taklidi olduğundan, şekil olarak belirir. Bilmeyenler, işte moda tabirlere ona “dini bütün” (ne demekse) derler. Halbuki Muharrem’in hali hemen her müslümanda tecelli zemini bulan bir haldir. Patronu Ali’nin hali de menfilikler bölümünde yeralmayı hakediyor.
- Filmdeki Muharrem karakteri gibi, çevrenizde böyle bir Allah korkusuyla aklını yitirmiş birine rastladınız mı?
Hayır. Allah korkusuyla aklını ancak çok üst makamlara yükselebilmiş dervişler, rint meşrepliler kaybeder ki, onlara da meczup diyoruz. Ki, tekliften düşmüş halleriyle hayatın çok farklı bir şeklinin zevkini çıkararak yaşarlar.
- Kimileri Allah’tan korkmanın anlamsızlığını savunup, Allah sevgisini ve ona ibatetin esas olduğu görüşünü savunuyor. Siz buna ne dersiniz?
İnsan sevdiğinden korkar. Aşk kaybetme vehmiyle birlikte vardır. “Ben Allah’dan korkmam, Allah’ı severim” diyenler, şayet sözleri tevile muhtaç arif’lerden değilse, meseleden habersiz ilgisizlerdir.

Ustaosmanoğlu ile gündeme dair

İsmailağa cinayeti, Cübbeli Hoca’nın jet ski’li fotoğraflı, aprondo deve kesme, türban ve testis olayı, İslami sol, Papa’nın kıyama duruşu


- İsmailağa Camii İmamı Bayram Ali Öztürk’ün camide öldürülüşünün ardından sizinle mülakat yapmıştık. Gazeteler, Öztürk’ü öldüren Mustafa Erdal’ın linç edilişi olayı ile olarak 10’a yakın kişinin tutuklandığını haber veriyor. Peki Öztürk cinayeti ile ilgili olarak herhangi bir gelişme var mı?
Tabii ki yok. Senaryo belli. Hesaplı kitaplı hücumlar yapılıyor. Başından beri söylüyoruz; servislerin derin çeteler üzerinden kotardığı işlerdir bunlar. Bu memleket, bu halkın güdümünde değil. Herkez gözünü açmalı. Bu kadar aleni haksızlığı yapabilenler, ne kadar pervasız olacaklarını iyi biliyorlar. Halkın ensesinde boza pişirmektir bu. Sekiz sene önce camiide şehit edilen Hızır Hoca’nın katilleri bulundu mu ki, Bayram Hoca’nın katili bulunsun; veya uzantıları... Film devam ediyor...

-Öztürk cinayeti ile ilgili olarak yeni ipuçları ortaya çıkacağına inanıyor musunuz?
Hayır. O fasıl kapandı. Şimdi üçüncü cinayeti bekleyelim.
- Yine mülakatınızın yeniHarman’da yayınlandığı günlerde, Hürriyet, Cübbeli Hoca’nın Malta’da jet-sky yaparken fotograflarını yayınladı. Günlerce Türkiye bu fotografları konuştu. İsmailağa Cemaati’nin önde gelen adlarından Cüppeli Ahmet Hoca’nın bu görüntüleri sizde ve Nakşıbendiler arasında nasıl karşılandı, ne gibi etkiler yarattı?
Tabii bunların yaşanması hoş değil. Münafık taifesi her halukarda bir açık arama ameliyesi içindedir. Bunun adına habercilik derler üstelik. Habercilik, köpekbalığı gibi yaradana saldırmak değildir. Akıllı uslu bir tenkit başkadır, salyaları akıtarak saldırmak başka.
- Bu hadise ne gibi etki meydana getirdi?
Tabii ki hoş olmayan etkiler. Ama şunu unutmamak lazım, Bayram Hoca’nın katil veya katilleri üzerinde durmayan veya durulmasına zemin hazırlamayan odakların acarlığıdır Cübbeli Ahmet Hoca’nın mevzuunu gündem yapanlar. Bilmeyerek hadiseye katılımcı olanlar da var tabii...
- Tabii, bu “gündem yaratıcılar”ın dışında soruyorum; Tüm Türkiye bunu konuştuğuna göre, Cübbeli Ahmet Hoca’nın fotograflarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Fotoğraflar şantaj unsuru olarak kullanılmış; bu ayrı bir mesele... Kim ve neden kullanmış bunlar özel mesele gibi duruyor. Bunun dışında fotoğraflar ne ifade ediyor?.. Basına yansıyan ifadelerimizde de beyan etmiştik; bir topluluğun önünde gidenler kendilerine tabii olarak daha çok dikkat etmeli, kendine mukayyed olma dikkatinde daha hassas davranmalı. Bununla beraber şunu da kabul etmek durumundayız, sosyal hadiselerin çalkantısında “el çabukluğu marifet” şeklinde habbeyi kubbe göstermek gibi bir durum her zaman sözkonusudur. Nereden bakıldığına, niyetin mahiyetine, ferasetin keskinliğine mağlı meseleler. Sonuç itibariyle bu mesele birilerine ve birilerinin dine bakışına zarar vermiş midir; evet vermiştir, ama daha çok birilerinin dine bir yerlere çok şaşı bakmasının gereği olarak. Daha öncede söylediğim gibi; tenkid başkadır, kuduzluk başka. Sizin bu soruyu tenkîdi mânada sormanızın doğuracağı sonuçla, başkalarının aynı soruya bilindik niyetleriyle yaklaşmasının doğuracağı sonuç tabiî olarak aynı değildir.
- Sadettin Bey, peki İstanbul Havaalanı’nda deve kesilmesi olayı nasıl açıklanabilir?
Çok iyi takip edemedim ama, söylendiği kadar uçakların alımında da kurban kesme hadisesi olmuş. Uçaklar arızalı, geri gidiyor, tamir edilip geliyor, yetkili kişi de derin bir nefes almanın rahatlığı içinde midir nedir böyle bir iş yapıyor. Şimdi burada önemli olan; bu uçakların niçin arızalı olduğu halde alındığı devlet böyle bir hatayı nasıl yaptı, kimlerin hesap vermesi gerektiği vesaire... Deve sonraki iş... Şayet mesele “kurban” meselesi ise o da ayrı bir mesele... Nihayi olarak şu söylenebilir; Be adam bilmiyor musun bu ülke laik bir ülke laik bir ülke, senin dininin müsaade ettiği şey onlar için çok farklı bir şey; işgüzarlık yapmanın ne alemi vardı!

- Ama çeşitli din adamları da deve kesmenin dini bir vecibe olmadığı yorumunda bulundu...
Bu memleket bir âlem. Tavuktan kurban olur diyenlerin bulunduğu bir ülkede yaşıyoruz. Normaldir. Uçaklar geldiği için kurban kesilmesini demek istiyorsanız tabii ki gerekmez bu sizin inisiyatifinizde.
- Bir de şu son günlerde, Konya’daki hastanede türbanlı doktorların erkek hastanın testislerinin röntgenini çekmemesi mevzuu çok tartışılıyor. Sizin bu olay hakkında yorumunuz nedir?
Bildiğim kadarıyla bu haberin doğru olmadığı bir TV kanalında açıklandı. Kaldı ki bu meseleler fıtratı zorlayıcı olması bakımından Japonya gibi ülkelerde kadın erkek ayrı toplu taşıma araçları programlarına mevzuu oluyor. İşi yobazlık noktasında düğümlemek kolaycılık olur ki, haberin üstüne gidenlerin de bundan başka niyeti olduklarını zannetmiyorum. Meselâ bir testis meselesini bunca büyütenler Irak’ta, Filistin’de, Afganistan’da Çeçenistan’da bunca insanın ölmesini hiçte umursar görünmüyorlar. Bir yanda ölen onbinler, bir yanda bir testis; ayıp denen bir şey var.
- Son günlerde Mehmet Bekaroğlu ve Ertuğrul Günay’ın islami sol parti arayışı konuşulmaya başlandı. Sizin islami sol ile ilişkin bakışınız nedir? Böyle bir partiye nasıl bakarsınız?
İslam’ın ne sağı olur ne de solu. Sağ sağdır, sol sol... İslâm da islâm. Bunun terkibi bir zamanlar Kaddafi tarafından yapılmaya çalışıldı ama “ortaya karışık” bir salata çıktı. Ben bu harekette İslâmi sol, veya solcuların islâm yorumu şeklinde bir durum çıkacak gibi görmüyorum. Gerek Bekaroğlu gerekse Günay şahsiyet sahibi insanlar. Salih Mirzabeyoğlu’nun ifadesiyle, meclisteki “Vasıfsız insan slosu” içinde kendilerini hissettirebilen dürüst insanlar. Risk alabilecek bir duruşları var. Ne yapacakları henüz belli değil. Hareket şekillenmeye başladığında göreceğiz... Şahsiyetli duruşlar bizi hangi cepheden gelirse gelsin heyecanlandırır. Bu hareketi de takip edeceğiz. Başarılı olmaları halkın menfaatine olur.
- Papa, en sonunda geldi ve gitti... Gelişine dek “Papa’nın huzuruna çıkmam” diyenler, misafir geldikten sonra tek tek huzuruna erdiler... Başta da Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Abdullah Gül...
Önemli olan şu idi; Papa İslâm’a ağız dolusu hakaret ettikten sonra ortalık karıştığına ve buna rağmen “Türkiye’ye geleceğim” diye tutturduğuna göre, bu işin perde arkasında bir iş var demektir ve bu zorlamaya boyun eğmemek için müslüman başbakan ne yapıp edip bu ziyareti hiç değilse birkaç sene ertelemeliydi... Bunu yapamadığı gibi bir de Havaalanı’nda karşıladı. Görüşmeyeceğim taktikleri de püskürtülmüş olmalı ki, bu duruma düştü. Hep aynı hikaye; iktidar olmakla muktedir olmak aynı şey değil.
- Papa’nın Sultanahmet Camii’nde kıyama durması Türk gazetelerini olduğu kadar, tüm dünyada olay oldu. Siz bu duruşu nasıl açıklarsınız?
Kaz gelicek yerden tavuk esirgenmez. Katolik ve Ortadoks birliğinin İslâm ümmeti için ne mânaya geldiğini bilenler, Papa’nın ne için kıyam ettiğini bilirler. İlk kıyam hareketi Bush tarafından ilan edilmişti; Haçlı seferleri... Bizimkilerin bu kıyam’a “Huzur duruşu” adını vermeleri de komik.

yeniHarman, Ocak 2007