Sunday, September 26, 2010

Camii Duvarını Pisleyen Köpek!





Hani Yeniçeri Galata köprüsünün üzerinde bir Yahudi’ye rastlamış, Allah var demeden girişmiş, Yahudi de hem tekme tokatdan korunmaya hem de “dur be kuzum, etme kuzum, n’aptım kuzum” diye can havliyle bağırmaya başlamış, “siz Hazret-i İsa’yı öldürmüşsünüz” deyince, “a be kuzum o 1000 sene önceydi” demiş ya, bunu duyan Yeniçeri de, “BEN YENİ DUYDUM ULAN KÖPOĞLUSU!” diyerek daha kuvvetli girişmiş ya, bazen yaşananlar Yeniçeriye “ellerine sağlık, az bile yapmışsın” dedirtiriyor.

Bazı hususlar vardır, “camii duvarı” gibidir, nasıl ki camii ve camiiye ait “şey”lere karşı hürmetli olmak gerekir, “gibi” olanlar da aynı biçimde mukabele etmek gerekir ki, “camiiye hürmetsizlik” de değil SAYGISIZLIK edenlerin AKİBETİNE uğranılmamalı.

Elbette bu her zaman geçerli olmuyor, saygısızlıklar açıkça ve sanki bir “hatmış” gibi, marifetmiş gibi, siyasi tavırmış gibi, düşünce hürriyetiymiş gibi, bir hakkı savunuyormuş gibi, bu tip pozlarda işlenebiliyor.

Bu saygısız fiili gerçekleştirenler çoğunlukla bu milletin içinden çıkan (çıkıp da fırlayıp başka yerlere konan), Salih Mirzabeyoğlu’nun “giydiler işgalcilerin çizmelerini” dediği, kendi insanına, anasına, babasına, ceddine düşman aşağılık duygusuyla hareket eden sorsanız güya Müslüman da olan “ruhları ecnebi-işgalci tohumu” olanlar…

İşgal döneminde Avusturya ordusunu denetleyen Fransız generalinin, Avusturyalı bir erin kıyafetindeki kusur üzerine tokat atmak için elini kaldırması üzerine, hemen hamle yaparak elini tutup tokat atmasına Avusturyalı generalin engel olması ve “bizden birini bir başkası değil ancak bizden biri cezalandırabilir!” diyerek “işgalin bile haysiyeti” olmasını hatırlatması gibi, hadi ismi ve “dini” bizden biri GİBİ olan birisi neyse de bu saygısızlığı asırlar geçse bile “misafir” olduklarını unutmaması gereken, her şeyiyle bizden farklı, ismi “ecnebi” birisinin “CAMİİ”ye karşı saygısızlık işlemesine bu millet bir şekilde hakettiği şekilde cevab verir!

Bahsettiğimiz ecnebi, Roni Margulies ve yediği halt da rahmetli Üstadımız Necib Fazıl’a karşı yaptığı hakaret…

(Rezilin rezilce yazısını buradan okuyabilirsiniz. OL@)

Necib Fazıl, bu milletin “CAMİİ”sidir.

Bu memleketteki –“eski” tabirlerle işaretlersek-, “Akıncı, Ülkücü, Nurcu, Süleymancı” tüm gençliğin CAMİİSİDİR; ruhlarının teşekkülünde O’nun ve BÜYÜK DOĞU İDEOLOJİSİNİN katkısını kim inkâr edebilir!

Bugün “mukaddesata” yönelik saldırılar işlediğinde akla gelen sözler, mısralar O’ndandır…

Milyonlarca insanın evlerinde O’nun kitapları vardır ve okunmaktadır.

Bugün hükümeti ve devletin en tepesini işgal edenler, ya “davudi sesiyle” O’nun şiirlerini okumaktan hazz alanlardan veya “O’nun çay servisini yapmakla şereflendiklerini” söyleyenlerden oluşmaktadır.

Şimdi, onların verdikleri “kredi” ile kurulmuş, basın masraflarını “şiir okuyan adam”ın dünürü ve Necib Fazıl “hayranı” olan Sadık Albayrak’ın iki oğlunun, yani “şiir okuyan adam”ın yönetimindeki Çalık Grubu’nun 12 aylık senetlerle ve şimdiye kadar neredeyse tek kuruş almadan üstlendiği TARAF gazetesinde, İspanya’dan, tıpkı burda yedikleri gibi “haltlar” işledikleri için “Yeniçeriden insafız”larca ateşte kızartılarak, baltalarla doğranarak katledilen ve “öldürmekden yoruldukları” için de bir kısmını “defolun buradan” diyerek kovduklarının sülbünden gelen bir Seferad yahudisi çıkıyor ve “CAMİİMİZE”, “YARATIK” DEME ŞEREFSİZLİĞİNİ gösteriyor!

“Şiirlerini okuduğunuz Adam”a, “çayını götürerek şereflendiğiniz Adam”a, apaçıktır ki bir KÖPEK GİBİ BESLEDİĞİNİZ YERDE, ekmek yediği yere sadakati ile meşhur “köpeğin” bile yapmayacağı, yani HAYVANDAN AŞAĞI BİR ŞEKİLDE HAKARET EDİLİYOR!

Bu işin bir tarafı!

Bu işin “SÖZÜNÜZÜN ERİ OLUP OLMAMAKLA” alakalı tarafı…

Bir de “siyasi” tarafı var…

Biraz “komplo teorisi” yazalım…

Referandum oldu, “evet”ler çıktı ve ardından olanlar…

Bir Albay eskisine ait olduğu öne sürülen “ses kaydı” ortaya çıktı, bu adam “control altında” olduğuna göre, kaydedilen konuşma eski tarihli bir konuşma, tutuklanma döneminde ortaya çıkarılmadığına göre, “bekletilmiş” ve ŞİMDİ servis edilmiş.

Ne diyordu bu Albay eskisi?

“10. 000 adamım var… İtiraz edeni gebertirim… böyle böyle sakallı adamlar…”

Kuşkusuz bu “konuşma” ile albay eskisinin Jitem’i ve yan kuruluşu (malum) “Hizbullahı” örgütlediği ve “adam öldürttüğü” vurgulanmak isteniyor; bu ülkenin gördüğü en büyük “kanuni dolandırıcılar”dan bir “aile”ye mensub Ahmet Özal da, susup susup şimdi konuşmaya başlıyor ve aradan şunca zaman geçtikten sonra babasının “öldürüldüğünü”, buna dair evrakların MİT’te bulunduğunu, “katilin” eski bir “basın patronu”, -“dönme” Erol Simavi olduğunu-, buna bir “eski özel harbçinin” de karıştığını, ismi bile “devşirme” kökenli olduğunu, “aile”sinin Yeniçeri Ocağı’nın “25. Orta”sında vazife gördüğünü ortaya koyan general eskisi Sabri Yirmibeşoğlu olduğunu açıklıyor; “Devşirme Yirmibeşoğlu” da çıkıp konuşuyor, daha evvelden “6-7 Eylül olayları fıstık gibi bir iştir, harika bir özel harb uygulamasıdır” itirafını nasıl –ne hikmetse!- “ağzından kaçırma” ile meşhursa yine –ne tesadüf!- “ağzından kaçırarak”, “halkın mukavemetini arttırmak için düşman yapmış gibi bazı DEĞERLERE sabatojlar yapılır. Kıbrıs’ta CAMİİ YAKTIK biz” diyor ama Özal’ın “öldürülmesine” karıştırılmasına –aklı başında olarak- “deli saçması” olarak niteliyor; bu esnada Tophane’de, daha evvel geçmişten beri yaptıkları “uygunsuz”luklardan ötürü uyarılmış bulunan “entel-dantel”lerin, “galeri açılışı” mazereti ile sokaklara taşan “içki alemleri”, “Tophaneliye” fena hâlde dokunuyor ve “içecekseniz şu mereti edebinle iç, biz de içiyoruz ama sizin gibi hayvanca değil” anlamına gelen “uyarı”larına salak entelce (“burası özgür bir ülke”, “içkimi nerde içeceğimi bana nasıl öğretebilirsin?” vs.) cümlelerle cevab verilince elbette olan oluyor ve ertesi ve sonraki günleri, Başbakan’ın bile “çok, çok, çok abartılı yorumlar” dediği şekilde “İRTİCA HORTLADI-YOBAZLAR SALDIRDI” türünden “28 Şubatvari” manşetler atılmasına neden olan HALKIN HAKLI TEPKİSİ ORTAYA ÇIKIYOR.

Hizbullah… Dönmeler… Ergenekon… Cumhurbaşkanının “öldürülmesi”… “Özel Harb” uygulamaları… “Halkın mukavemetini arttırmak” veya “kırmak” için DEĞERLERE saldırma… CAMİİ YAKMA… “Yobazlar saldırdı”…

“YARATIK” diyerek, MİLLETİMİZİN DEĞERİNE-CAMİİSİNE saldırıya cür’et etmek!

Hem de “Sosyalist” ve “ateist” bir Yahudi tarafından!..

Bütün bunları bir araya getirin şimdi…

Üstüne, Hanefi Avcı’nın kitabında bahsedilen, zannımızca “kullanım süresi dolmuş unsurların deşifresi”ni de koyun isterseniz…

Ülkücü-alperen “camia” içerisinde, mevcutdan rahatsız olup eleştirilerini apaçık ortaya koyanlara “İbda-c’li zaten” denmesini de ilave edin, isterseniz…

Acaba şimdi olabilecek-olması için uğraşılan “bir şey”den sonra, devlet içinde her türlü “kirli işin” yaptırıldığı “cemaatçi unsurlar” ile “sürülmüş tarla”nın üzerine gidilip; “eski” Derin Devlet’in “Ergenekon”la sol-laik ayağının tasfiyesini-ehlileştirilmesini gerçekleştirdikleri gibi “Cemaat operasyonu” ile de “sağ-milliyetçi” kanadının tasfiyesine yönelik bir faaliyete girişilmiş olmasın?..

Bunun “işaret fişeği” de “Roni” olmasın!?

Faraza…

Şimdi, Kadıköy’de, daracık bir sokak içerisinde bulunan gazete binasının önüne binlerce insan toplansa, “CAMİİMİZE” YAPILAN HAKARETİ SON DERECE HAKLI BİR ŞEKİLDE PROTESTO ETSE, bu esnada, “sürülmüşler”in hamaratlığı ile “istenmeyen olaylar” olsa, bunun müsebbibi kim olacaktır?

“İstenmeyen olaylar” daha da artsa, Allah muhafaza diyelim “başka” birşeyler daha olsa..?

Kim olacaktır bunun müsebbibi?

Birinci müsebbib, elbette YAHUDİ RONİ olacaktır; yazılarını inceleyin, “demokrasi… sol…” konularından başka bir konuya eğilmezken, hangi akla hizmet ve neresiyle okuduysa tamamen APTALCA anlayarak hiçbir istisnai yönü olmadan tamamen HAKARET NİYETİNDE olduğu besbelli o yazıyı niye yazdı?

Yahudi Roni bir Troçkist, yani yine bir Yahudi’nin “düşüncelerini” benimsiyor; genel kaide olmamakla birlikte, dünya üzerindeki Troçkist akımların “kullanılabilir” oldukları kabul edilir: Soros da bir Troçkist; ABD’nin tepelerinde bulunan “Şahinler” denilen “Neo-con’lar”ın da ekserisi Troçkist…

Ve bunlar şimdi ne işle meşgul oluyorlar…

Bütün bunların yanına, “TARAF”ı koyun…

TARAF’daki Troçkist, Troçkist bile olamamış “liberalleşmiş”, Amerikan “tesviyesi”nden geçmiş eski “terör örgütü” mensublarını, mesela Yasemin Çongar’ı düşünün…

Bunların Başbakan’a bile ağır yazılar yazmalarına rağmen, Gülen’e karşı “hürmetkâr” olmalarını düşünün…

“Başbakan’a suikast” imalarını düşünün…

Ve hükümet ve en tepedekinin “şereflendik” dedikleri “MİLLETİN CAMİİSİ”ne karşı aşağılık bir şekilde yazılmış “yaratık” lafını, bu lafın “perde arkasının” yukarıda bahsettiğimiz “operasyonun” İŞARET FİŞEĞİ olabileceğini…

Fakat, “işaret fişeği” YAKILIRSA, işlevini gerçekleştirir; bunun için de “SÜRÜLMÜŞ TARLA”DAN YENİ BİR “YASİN HAYAL”nin yetiştirilmiş olmadığı ne malum?

Bütün bunların, -mukadderatda varsa olacaktır elbette ama-, olmaması için, devleti idare eden Başbakan ve cumhurbaşkanının küfürbaz Yahudi’ye haddini bildirici bir açıklamada bulunmalarının hem –diyelim ki- “huzur ve sükun ortamı”nın devam etmesi hem de SÖZLERİNİN ERİ OLDUKLARINI GÖSTERMELERİ için muhakkak yapılması gereken bir vazifeleri olduğunu;

TARAF gazetesinin bu hakareti kendi üzerine almamak için özür yazısı yayınlamasının elzem olduğunu yoksa “hakarete ortak olacakları”nın anlaşılacağının;

Küfürbaz Yahudi’nin de öncelikle özür dileyici bir yazı yazmasının gerekli olduğunu;

Aksi takdirde “YASİN HAYALLERİN” önüne geçilmesinin mümkün olmayacağının ve pis bir oyuna gelinebileceğinin bilinmesini isteriz.

Küfürbaz Yahudi, geçtiğimiz sene de bir hakaretde bulunmuş ve ÖDP’liler tarafından başından aşağıya dökülen yeşil boya ile boyanmıştı.

Bu sene de, ilginçtir geçen seneki vukuatının tam da sene-i devriyesinde (demek ki bu mevsimde azıyor bu) MİLLETİN CAMİİ ŞAHSİYETİ NECİB FAZIL’A saldırmaya cüret etti.

Ama dikkat etsin ve yukarıdaki “nasihatlerimize” uysun; malum, üzerinde “boya” var, boya da içeriği itibariyle- YANICIDIR, “işaret fişeği” gibi yanar!

Görünen o ki birileri onu YAKTIRMAK için ellerinden geleni yapıyor!

Öyle veya böyle, Allah birinin belasını verecekse, sevdiği kuluna saldırtırmış, MİLLETİMİZİN “CAMİİSİ” OLMUŞ ÜSTADIMIZA yapılan “Yahudi saldırısını” da bu şekilde görüyor, “onların hesapları varsa, hepsinin de üstünde O’nun hesabı olduğuna” inanarak bu MEKR-İ İLAHİ’nin nasıl neticeleneceğini merak ve sabırla bekliyoruz.


Oğuz Alp Kaya

Kaynak burası.

“Self Hater” Görünümlü Roni vesilesiyle!...




Taraf Gazetesi Yazarı Roni Margulies bir makale kaleme almış. Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in Büyük Doğu Dergisinde "Yahudilik" konusuyla ilgili yazdığı bir yazı üzerine güzel bir derleme çalışması diyelim.

Roni, kendi ifadesiyle komünist bir dünya görüşüne mensup olduğunu bir çok defa ifade etmiş bir şahsiyet. Yine kendi ifadesiyle “Büyük Doğu” üzerine yeni başladığı okumalarının neticesinde, özel bir hassasiyet sahibi olduğundan, Üstad'ın Yahudilik müessesiyle ilgili olarak yaptığı teşhisleri kendi üzerine alınmış görünüyor.


Acaba Roni'nin aklına bu okumalarının neticesinde oluşan kanaatlerini doğrulatmak üzere “Büyük Doğu” bağlısı birisine danışmak fikri gelmiş midir?

Zira gayet iyi bildiğim bir husustur ki kendisine işin hakikatini izah edebilecek bizim tayfaya yakın isimlerle dostturlar (!).

Buna rağmen Büyük Doğu'yu yeni okumaya başladığını ifade eden birisinin, makalesinde bu derece keskin ve kendisinden emin bir takım hükümlere ve aşağılamalara cesaret etmesi, bu aceleciliği acaba kadın meşrebliliğinden mi ileri gelmektedir?... Olabilir.

Elbette her erkeğin bu tür "kadın" durumları olagelmiştir. Elbette kadın meşrebi ve durumu derken, yazarımızın bir sembol kullandığımızı fark edecek kadar gelişmiş bir edebiyat kültürü olduğunu bilmenin rahatlığı ile yazıyoruz. Mazur görsün.

Roni bir kısım alıntılarla süslediği yazısında kendi dünya algısı içinde bir yerlere oturttuğu "Yahudilik müessesine karşı muhalefetin” ırkçılık olduğu şeklinde bir tespit yapmış.

Bu tespitin tahliline girmeden önce faydalı fakat sert bir teşbih yapmam gerekiyor.
Pornografik bir zihin dünyası içinde şuuru dumura uğramış bir sapığın, algıda seçicilik gereği, “kazık” denildiğinde anladığı ve gözünde canlandırdığı şey ile, işinde gücünde bir ehl-i namus çiftçinin anladığı şey arasında, “kazık” kelimesi müşterekliğinden yola çıkılarak yapılacak değerlendirmelerin nasıl bir kompozisyon oluşturabileceğini bilmem ki detaylı bir şekilde tasvire gerek var mı?...

Nezaket sınırlarını zorlayan bir teşbih olduğunun farkındayım ve okuyucularımdan çok özür diliyorum. Fakat kamuoyunun da takdir edebileceği gibi Roni’nin bu teşbihe tam oturan bir pozisyonu var. Roni, “Büyük Doğu Dünya Görüşü”nün mimarlığını yapan Müslüman MÜTEFEKKİR’i, kendi algı dünyasının kavramlaştırmalarıyla sunduktan sonra, en galiz ifade şekilleriyle mahkûm etmek hayali içerisinde bulunmakla başta Başbakan’ın olmak üzere tüm Müslümanların zekâsına karşı doğrudan nezaketsizlik ötesi bir edepsizlik ediyor.

Çiftçimiz “kazığı tut” diyor, Pornografik zihniyetli sapığımız da başlıyor “HAYAL”ine!..

Tabii bu bir teşbih. Yoksa Roni elbette sapık değil. Fakat Roni teşbihimizde asıl unsur olan kişinin kendi pozisyon ve anlayışına göre algıda seçiciliği bakımından bu teşbihin ister istemez öznesi oluveriyor. Yani daha açık ifadesiyle Roni kendi algısıyla, MÜTEFEKKİR’imizin kastı arasındaki farkı göremeyen ve onu kendi algısının güdüklüğüne kurban eden bir kafası karışık.

Mesela komünizimde “aile” kurumu, kapitalist sürecin zorunlu kıldığı bir iktisadî kurumdur… Bu gözle teşbihimizdeki sapığımızın sapıklığı “aile” kurumunu berhava edici aksiyonuyla komünist bir militan faaliyet oluveriyor. Roni zihniyetiyle öyle !!!...

Tabii biz bu tür bir değerlendirmeyi, Engels’den seçmelerle desteklemek gibi bir şapşallığa düşecek kadar düşmüş değiliz… Fikir namusu gereği!!!..
Bu seviye çukur bir seviyedir, anlatmak istediğimiz bu.

Gerçi Roni cinsi adamların, kendi dünyasından başka bir dünya tanımayan ve yaşadığı toplumdan kopuk tipler oldukları ve sık sık bu tür feci durumlara düştükleri vakidir. Eh kolay değil 17 sene İngiltere’de yaşayınca böyle şeyler olabiliyor.

Şimdi Roni’yi beş dakikalığına bir köşeye alalım ve esas Koni’ye gelelim;
İsrailoğulları üzerine çöreklenmiş Yahudilik müessesi ile üstün Peygamberler soyu olan İsrailoğullarını birbirine karıştıran yazarımız, şunu gayet iyi bilmektedir ki, bugün Yahudilik müessesesi “Siyonist” bir zihniyet şeklinde örgütlenmiş ve geçmişte -bu ismi almadan önce de- bir zihniyet müşterekliği koruması altında hayatiyetini sürdüre gelmiştir.

Yahudi, Musevîliği kendi ırkına hasredecek şekilde bir “IRK KİBRİNİ” mayalaştıran müessesenin adıdır ve bu zihniyeti paylaşan kim varsa Yahudidir. Dışındakiler ise ister kan bağı olsun veya olmasın Yahudi değildir!... Tabiî kriptolar (dönmeler) da istisnanın istisnası oluyor bu durumda.

Yahudi ırkı denildiği zaman kast edilen ve anlaşılan da budur!... Bugün Türk, Arab veya Kürd denildiğinde nasıl “Müslüman” anlaşılıyor ise, Bulgar Türk kabul edilmiyorsa, Yahudi denildiğinde de bir zihniyetin ve kültürün yoğurduğu ırk kast ediliyor!... Roni’nin biyolojik kafasının “kanla” bürülü ırkı değil!...

Demek ki Büyük Doğu’nun hedef tuttuğu bir özdür, keyfiyettir, belli bir inanış ve ölçülendirilişin terbiyesi altında şekillenen bir mizaçtır!!!.. Yahudi derken bunu kast eder ve her fikir namuslusu da bunu anlar!...

Hıristiyan oryantalistlerinin dünyayı, batı ve doğu şeklinde ayırmalarının bildiğimiz doğu ve batı yönle alakasının olmadığını anlayabilenler için, Büyük Doğu Dünya Görüşü’nde “Yahudilik” müessesinin “dünya görüşü”ne bağlı bir vasıflandırmadan ibaret olduğunu anlamak zor değildir. Şimdi kalkıp birisi “mekân faşizmi yapıyorsunuz, dünya insanlığını coğrafi ayrımcılığa tabi tutuyorsunuz bu vasıflandırmalar bunu gösteriyor” dese, mesela bunu Cambridge İngiltere’de söyleseniz, adama derler ki; “Aaa kuzum sen üşüttün galiba, bir daha kıçını açıkta bırakma kabûs görürsün” ve güler alay ederler. Roni İngiltere gördüğüne göre şimdi bunu nasıl izah edeceğiz? Bunu bilmiyor desek bu teşbihteki sapıklıktan daha ağır bir itham olur…

Öyle ise Roni Efendi, Büyük Doğu İdeolocyasının yaptığı bu vasıflandırmanın belirlediği hakikati red mi etmektedir?... Bu hakikati red etmesi mümkün değildir zira aşağıda kendisine sorulan cevabı verebilmektedir.

Demek ki öyle ise kendisinden geçmiş bir şekilde Tayyib Erdoğan’ı Üstad’a karşı kışkırtmaya çalışması ne manaya gelmektedir?... Kışkırtamayacağını bilmektedir, zira ONE MİNUTE ve Mavi Marmara duruşu hiç de OTORİTE-SEVER değildir.

Madem durum budur tekrar öyle ise; Başbakan’ın Mavi Marmara Yahudî vahşetine karşı takındığı tavrından rahatsız olan “Otoritesever” zihniyetin hizasında, BÜYÜK DOĞU ‘ya karşı “yeni okumalar” vurgulu salvonun anlamı nedir?... Ahmed Davutoğlu’nun varlığından duyulan rahatsızlığı mı ifade etmeye çalışmaktadır?... Şöyle bir mesaj mı vermeye çalışmaktadır;

“Artık şu BÜYÜK DOĞU’u gericiliğinden ayrıl ve liberal ol, otoritesever ol”
Bu sorular uzatılabilir, kısaltılabilir, bölünüp çarpılabilir ama herhalde bu sahibi adına yerine ulaşır.


Tabiî bunlar bizim fevkimizde tahliler.
Fakat bu soruların ihtiva ettiği imâlar bir tarafa Roni’nin kendisiyle yapılan bir mülakatta verdiği cevabı hatırlatmak yerinde olur. Şimdi beş dakikalığına köşeye bıraktığımız Roni’ye bu hatırlatmanın eşliğinde daha yakından bakmaya çalışalım.

Soru ve Cevab (1) şöyle;

Fakat bunları söylemek hemen her zaman bir ‘anti-semitist’ damgası ile yaftalanmayı davet ediyor günümüzde. Siz de yaftalandınız mı?
Siyonistler İsrail devletini eleştiren herkese anti-semitist derler, İsrail devletini eleştiren Yahudilerin de özel terimi vardır “kendinden nefret eden” anlamında “self hater” sözünü kullanırlar. Dolayısıyla benim bugüne kadar yazdıklarımı, söylediklerimi bilen Siyonistler beni defalarca self hater olmakla suçladılar.

Roni Bey İsrail Devleti ile kayıtlı bir tenkid ölçüsünün anti-semitist suçlamasına maruz kalmak için yeterli olduğunu ve bunu vasıflandırmak üzere kendilerine “self hater” denildiğini söylüyor. Yani kendisinden nefret eden, yani Yahudilikten habersiz ve inkârcı!!!.. Halbuki Roni Efendi gayet iyi biliyor ki, “Yahudilik müessesi” İsrail Devlet’i ile kayıtlı bir şey değildir!... Zira kendisini “kendinden nefret eden” şeklinde vasıflandıranlar sadece İsrail Devleti değil… Öyle ise “İsrail Devleti”iyle kayıtladığı ama aslında öyle olmayan BU ZİHNİYETİN adını kendileri koysunlar!!!...

Soru ve Cevab (2);

Ama aslında bugün eleştirdiğimiz kültürel erozyon, lümpenleşme gibi şeyler sizin ‘o gün için doğru’ bulduğunuz sert ve tepeden inmeci bir modernleşme projesinin sonuçları değil mi?
Ne yazık ki, devrim koşullarında eski rejimin bazı yönlerini koruyalım demek mümkün değildir. İşgal altındaki devlette işgalci devletleri yenip bağımsız bir ulus-devlet kurmak ilerici bir adımdı. Bugün ise 1920′lerin ideolojisini ilerici bir şey olarak dayatmak olumsuzdur.

PEKİYİ NEYİ DAYATMAK OLUMLUDUR RONİ EFENDİ?!..

Tabiî Roni Efendinin zamanında ilerici bir adım olarak vasıflandırdığı Kemalizmin, ideologluğunu yapan dönme-kripto Yahudilerin varlığından da haberi yok değil… Yani Roni Efendi eğer o dönemde yaşıyor olsaydı, bugün sivilleşmeci-demokratik-otoritesever açılıma destek verdiği ve ideologluğunu yaptığı gibi, o gün de gereğini sıkı bir Kemalist olarak yapardı. Tıpkı bugün bu ideologluğun gereği olarak Büyük Doğu ve Üstad’a karşı –bal gibi de bildiği halde- kustuğu kini gibi… Öyle ya, elbette bir yahudi olarak değil amma bir sosyalist olarak sivilleşmeci ve demokratik düzen tercihini, Müslümanların mesela BÜYÜK DOĞU tercihli taktik sivilleşmeci ve demokratik muhalefetinin özü kılmaya çalışması kripto bir görev, tarihî Yahudi misyonun bir parçası olmasın ?!!!...

Ve en önemlisi BÜYÜK DOĞU alerjisi sakın İsrail ve uzantılarının üzerine serdiği “kendinden nefret eden” örtüsünün altında bir “kendine aşık” sapkınlığından kaynaklanan semptomları göstermesin!!!...

Başbakan’a, Sosyalist(!) Roni’nin hangi cüretle emir kıvamında isyan bayrağını çektiği bizi ilgilendirmese de, herhalde memleketin BÜYÜK DOĞU bağlısı bir evladı olarak buna bizim de hakkımız vardır. Başbakan’a sadece şu örtünün altında gizlenen kripto otoritesever monşerleri hatırlatayım. Daha fazlasını söylemek (Roni gibi) Başbakan’ın ve Müslümanların zekâsına hakaret edepsizliği olacağından susalım.

“ARTIK AVANAK MÜSLÜMANLAR YOK KARŞINIZDA” temel mesajımızı iadeli taahhütlü verelim. Ve son olarak otoritesever cinsiyle, sosyalist cinsiyle, muhafazakâr cinsiyle hepinizi tanıyoruz ihtarını yapalım.

ENSENİZDEYİZ!!!..

Roni’ciğim sana da bir hatırlatma kendine pay çıkarırsın şimdi sen;
“Sinek kondu diye 90’lık top ateşlenmez!...” Sosyalist-Liberal-Otoritesever- “self hater” görünümlü sinek seni!!!.. Büyük Doğu Topu ne zaman patlayacağını bilir.

Abdullah Kuloğlu

Büyük Doğu Ocakları


Kaynak burası.