Sunday, July 30, 2006

"Kuran'ın Türkçe'ye Çevrilişi"


Karabekir Pasa'dan bir iktibas... Bazen "bazi" seyleri tazelemek gerekir ki, firsatdan istifade edenlerce "kafalar" bulandirilmasin...
Hersey OLDUGU GIBI gozuksun...

Iste gercekler!

OYLESINELAF@
----------------------------

"Evet Karabekir, Arapoğlu'nun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kuran'ı Türkçe'ye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım, ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler.." Atatürk

Yeni yolun açılış merasimi ne zaman ve ne tarzda olacağını merakla bekliyordum. 18 Temmuz'da, İslam'lığın terakiye mani olduğunu haykıran Fethi Bey ve arkadaşları bu maniayı nasıl ve ne zaman kaldıracaklardı ? Hükümet programıyla mı ? Yoksa Gazi'nin herhangi bir hamlesiyle mi..? Bu bekleyişim uzun sürmedi. Hemen bu akşam ( 14 Ağustos ) heyet-i ilmiyye şerefine Türk Ocağında verilen çay ziyafetinde ilk tehlikeli hamle göründü.

Şöyle ki, Ziyafete Mustafa Kemal Paşa'da, bende davet edilmiştik. Vekillerden kimse yoktu. Hayli geç gelen Mustafa Kemal Paşa, heyet-i ilmiyyenin şimdiye kadar ki mesaisi ile ilgili görünmeyerek "Kuran'ı Türkçe'ye aynen tercüme ettirmek" arzusunu ortaya attı.

Bu arzusunu hatta mücbir olan sebebini, başka muhitlerde de söylemiş olacaklar ki, bugünlerde bana Şeriye Vekili Konya Mebusu Hoca Vehbi Efendi vesair sözüne inandığım bazı zatlar şu malumatı vermişlerdi :
"Gazi Kuran-ı Kerim'i bazı İslamlık aleyhtarı zübbelere tercüme ettirmek arzusundadır. Sonra da Kuran'ı Arapça okunmasını, namazda bile yasaklayarak bu tercümeyi okutacak..! Ve o zübbelerle işi alaya boğarak güya Kuran'ı da, İslam'lığı da kaldıracaktır.
Etrafındaki böyle bir muhit kendisini bu tehlikeli yola sürüklüyor. Bazı yeni kişilerden söz ettikleri gibi, bu akşam da bu fikre ayak uyduran bazı kimseler görünce, bu tehlikeli yolu önlemek için Mustafa Kemal Paşa'ya şöyle cevap verdim :
"Devlet Reisi sıfatıyla din işlerini kurcalamaklığınızın içerde ve dışardaki tesirleri çok zararımıza olur. İşi alakadar makamlara bırakmalı. Fakat rastgele şunun bunun içinden çıkabileceği basit bir iş olmadığı gibi, kötü politika zihniyetinin de işi karıştırabileceği gözönünde tutularak, içlerinde Arapçaya ve dini bilgilere de hakkıyla vakıf değerli şahsiyetlerin de yüksek ilim adamlarımızdan mürekkep bir heyet toplanmalı ve bunların kararına göre tefsir mi, tercüme mi yapmak muvafıktır, ona göre bunları harekete geçirmelidir.

"Din adamlarına ne luzum var, dinlerin tarihi malumdur, doğrudan doğruya tercüme edivermeli..!" gibi bazı hoşa gider gibi bir fikir ortaya atılınca buna karşı :

"Müstemlekeleri İslam halkıyla dolu olan büyük milletler kendi siyasi çıkarlarına göre Kuran'ı dillerine tercüme ettirmişlerdir. İslam dinine ve Arapça diline hakkıyla vakıf kimselerin bulunmayacağı herhangi bir heyet, tercümeyi mesela Fransızca'sından da yapabilir. ( Bir müddet sonra böyle bir tercüme de ortaya yayıldı. Bir müddet sonra da bazı camilerde bu Türkçe tercümeden mukabele okutuldu ise de, iş ancak ezanın Türkçe olması şeklinde kalabildi ). "Fakat bence, burada Maarif programımızı tespit için toplanmış bulunan bu yüksek heyetten, vicdani olan din bahsinden değil, müsbet ilim cephesinden istifade hayırlı olur. Kuran'ın yapılmış tefsirleri var, lazımsa yenisini de yaparlar. Devlet otoritesini bu yolda yıpratmaktansa, Milli kalkınmaya hasretmek daha hayırlı olur," dedim. Mustafa Kemal Paşa beyanatıma karşı hiddetle bütün içini ortaya döktü :

"Evet Karabekir, Arapoğlu'nun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kuran'ı Türkçe'ye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım, ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler.."

İşin bir heyet-i ilmiye huzurunda berbat bir şekle döndüğünü gören Hamdullah Suphi ve Ruşen Eşref beyler :

"Paşam çay hazır, herkes sofrada sizi bekliyor" diyerek bahsi kapatabildiler. Bizler de hususi masadan kalkarak sofraya oturduk ve yedik içtik. Fakat heyet-i ilmiyenin bütün azası üzgün görünüyordu. Şüphe yok ki, yakın günlere kadar Kuran'ı ve Paygamber'i her yerde medh ve sena eden ve hatta hutbe okuyan bir insandan bu sözleri beklemek herkese eza veriyordu.

Syf. 162
Dün akşamki ağır beyanatın sözde kalmasını hepsi candan diliyordu. Herhangi dini ve ahlaki inkilap zihniyetini, ne ilme ne de ilim adamlarına dayanamayacağına göre, nereden geldiği belli olmayan bu tehlikeli fikrin fiiliyat sahasına çıkabilmesi herşeye elverişli bir muhitle, pek yaman hadiselere yol açacağı herkesi düşündürüyordu.

Gazi İslamiyeti Övüyor mu Yeriyor mu ?

16 Ağustos'ta İsmet Paşa ile görüştüm. 18 Temmuz'da teşkilat-ı esasiyye münasebetiyle Fethi Bey ve arkadaşlarıyla yaptığımız "İslam'lık terakkiye manidir" münakaşasını ve Gazi'nin yazkın zamanlara kadar her yerde İslam Dini'ni, Kuran'ı ve Hilafeti meth ve sena ettiği ve hatta pek fazla olarak Balıkesir'de minbere çıkıp aynı esaslarda Hutbe dahi okuduğu halde, dün gece heyet-i ilmiye karşısında Peygamberimiz ve Kuran'ımız hakkında hatır ve hayale gelmeyecek biçimde konuştuğunu anlattım ve bu tehlikeli havanın Lozan'dan yeni geldiği, hakkındaki kanaatın umumi olduğunu da söyledim.
İsmet Paşa, Macarlar, Bulgarlar aynı saflarda İtilaf devletlerine karşı harp ettikleri ve mağlup oldukları halde, istiklallaerini muhafaza etmiş olmaları Hristiyan olduklarından, bize istiklal verilmemesi de İslam olduğumuzdan ileri geldiğini, bugün kendi kuvvetimizle yıllarca uğraşarak kurtuldukça da İslam kaldıkça müstemlekeci devletlerin ve bu arada bilhassa İngilizlerin daima aleyhimizde olacaklarını ve istiklalimizin daima tahlikede kalacağını bana anlattı. Ben de ona bu fikre iştirak etmediğimi şu mütalaalarıma dayanarak söyledim :
"Böyle bir fikrin doğuracağı hareket, milletin başına yeniden daha korkunç ve daha meş'um bir istibdat idaresi getirecektir. Daha kazanamadığımız milli neşe kaçacak, birçok emekle kurulan milli birliğimiz de bozulacaktır. Biz içerde birbirimizi boğarken, bize bu kurtuluş yolunu gösteren politikacılar "Türkler Hristiyan oldular" diye bütün İslam alemini bizden nefret ettireceklerdir. Bu suretle bizi cezalandırmak için İslam alemi ruhlarında isyan duyacaklardır.

Kubbeli Köşk'te Din Tartışması
Syf. 165
19 Ağustos Pazar akşamı, Mustafa Kemal ve İsmet Paşalar-Latife Hanım ile birlikte bana akşam yemeğine geldiler. Keçiören'e giderken sağ tarafta kubbeli köşk denen mevkide, bol suyu ve büyücek havuzu olan br köşkte kira ile oturuyordum. İsmet Paşa, Lozan'da iken Mustafa Kemal Paşa, Latife Hanım'la birlikte, bir kere daha bana akşam yemeğine gelmişlerdi.

Münakaşayı İsmet Paşa ile ben yaptım. Mustafa Kemal Paşa sükunetle bizi dinledi. Mustafa Kemal Paşa, Lozan'dan da aldığı hızla, ne İktisat Kongresi'nin ve ne de heyet-i ilmiye'nin hazırladığı programlara ilgi göstermeyerek müthiş bir inkilap hamlesi teklif etti.
"Hocaları toptan kaldırmadıkça hiç bir iş yapamayız" "Bugünkü kudret ve prestijimizle bugün bu inkılabı yapmazsak, başka hiçbir zaman yapamayız." İlk Fethi Bey Grubundan sonra da Mustafa Kemal Paşa'dan işittiğim bu yeni inkilap zihniyetini İsmet Paşa bir çırpıda tamamlıyordu. Aradaki zaman fasılaları kendiliğinden ortadan kalkarak, bu üç şahsiyetin üç maddelik programları kulaklarımda tekrarlandı.
1- İslamlık terakkiye manidir
2-Arapoğlu'nun yavelerini Türklere öğretmeli
3- Hocaları toptan kaldırmalı !

Peki ama ne olmak istiyorsunuz ? dedim. Hristiyan mı, dinsiz mi ? Hiçbirine imkan olmamakla beraber her iki yol da, hem tehlikeli hem de geridir. Münevver Hristiyanlık alemi ilim zihniyetine daha uygun yeni bir esasları araştırırken bizim, onların köhne müessesesini benimsemekliğimiz müthiş tehlikesiyle beraber, medeniyet aleminin nefret ettiği geri bir yol olduğundan maksatsız bir hareket olur. Bir milet de, duygu birliği, itikat birliği ve menfaat birliği olmazsa, idare edenlerle edilenler arasında bir uçurum açılır ve bu uçurum günün birinde millete mezar da olabilir. Ben her fırsatta söylediğim gibi, dinle uğraşmanın bizi daha ziyade terakkiden alıkoyacağı ve daha ziyade geri götürebileceği kanaatindeyim. Dini olduğu gibi bırakmalı ve hükümet ne buna tesir yapmalı ve ne de tesiri altında kalmalıdır. Biz milli istiklalimiz gibi, milli hürriyetimizi de, en mukaddes gaye tanımalıyız ve bunun zevkini bütün millete tattırmalıyız.
Bunun için medeni hedeflerimizde sürat, fakat içtimai gayelerimizde tekamül yolunu tutmalıyız. Ben taasuptan uzak ve terakki sever bir insan olduğumu eserlerimle de gösterdim. Zaten yakından biliyorsunuz. Din hakkındaki düşüncemi doğuda iken çocuklar için yazdığım "Öğütlerim" başlıklı eserimde de üç yıl önce neşretmiş bulunuyorum. Müsaadenizle okuyayım. Din ve Mezhep öğüdünü okudum. Sükunetle dinlediler. Hiç cevap vermediler. Bahis de kapandı.
Mustafa Kemal Paşa'nın büyük bir dikkat ve sükunetle beni dinleyişinden ve ara sıra İsmet Paşa'yı süzmesinden ve ayrılırken de bana karşı gösterdiği samimiyetten çıkardığım mana, beni haklı bulduğu idi. Fakat mütalaalarıma hak vermekle tekrar "mefküre hatırasına" döneceğini hiç de aklıma getirmemiştim.


(Kuran'ın Türkçe'ye Çevrilişi Paşaların Kavgası / Kazım Karabekir, Syf. 157-158-159)

Friday, July 28, 2006

Ilkler!..


Guzel ve hos bir derleme; insanlik tarihindeki "ilkleri" anlatiyor.
OYLESINELAF@

----------------------

Yaradılış


"Allah'ın ilk yarattığı kalem’dir. Yarattı ve "kıyamete kadar olacakları yaz!" buyurdu."


"Allah'ın ilk bina ettiği semadır."


"Yeryüzünde ilk bina edilen ev Kabe'dir."

"Yeryüzüne ilk konulan yer Kabe'nin yeridir. Yeryüzü oradan uzatılmıştır."



İbadet


Allah'ın bu ümmete ilk farz kıldığı ibadet namazdır, Allah'a arz olunan amellerin ilki de namazdır.

Rasûlullah'ın ilk kıldığı namaz öğle namazıdır."


Semada ilk ezan okuyan Cibril aleyhisselam’dır."


İslam'da ilk ezan okuyan Bilal'dir."


Hesaplayarak on iki saatlik zaman ölçüsünü ilk koyan Nuh aleyhisselamdır. Gemide iken namaz vakitlerini bilmek için bunu yapmıştır."


Rasûlullah'ın cemaatle ilk kıldığı namaz öğle namazıdır."


Mescid-i Haram'da cemaati ilk defa daire şekline getiren Haccac'dır. Ondan önce düz saflar halinde duruyorlardı."


Mescidde ilk kandil yakan Temim-i Dari'dir. Hazret-i Ömer'in hilafeti zamanında mescidi aydınlatmıştır.


Rasûlullah ilk cuma namazını Benî Salim mescidinde kıldı. (Bugünkü Mescid-i Cum'a'da) Bu, Medine'ye geldikten sonra ilk kıldığı Cumadır.


Minberde ilk hutbe okuyan İbrahim aleyhisselamdır.


Rasûlullah'a ilk minber yapan Temîm-i Dari'dir."


Ölümü ilk temenni eden Yusuf aleyhisselamdır.


İlk oruç tutan Adem aleyhisselamdır. Her aydan üç gün oruç tutardı.


İlk telbiye getirenler meleklerdir. Beytullah'ı ilk tavaf edenler de meleklerdir.


Safa ve Merve arasında ilk sa'yeden Hazret-i Hacer'dir.


Kabe'ye ilk örtü yaptıran Hımyer kıralı Es'ad'dır. (Kur'an'da Tübba' diye zikrolunan).


Kendisine Zemzem ilk çıkarılan İsmail aleyhisselamdır.



Günah



Benî İsrail arasında ilk fitne kadın mevzuunda çıkmıştır.


İşlenen ilk günah haseddir. İblis, Adem'e secde etmekle emrolundu da hasedinden etmedi.


Günahların başı kibirdir. İblis büyüklenip Adem'e secde etmedi.


Allah'a asî olunan ilk günahlar kibir, hased ve hırstır."


Allah'a ilk isyan eden İblis'dir."



Savaş


Allah yolunda ilk savaşan İbrahim aleyhisselamdır. Lut aleyhisselam Rumlar tarafından esir alındığı zaman gidip onu kurtarmıştır.


Orduyu sağ kanat, sol kanat ve merkez olarak ilk tanzim eden İbrahim aleyhisselamdır. Lut'u esir alanlarla savaşa giderken bunu yapmıştır."


Sancağı ilk yaptıran İbrahim Aleyhisselamdır. Lut aleyhisselam'a karşı baskın yapanların üzerine yürüdüğünde sancak tutmuştur.


Kalkanı ilk yapan Davud aleyhisselamdır.


İlk ata binen İsmail aleyhisselamdır."



Medeniyet


İlk elbise diken İdris aleyhisselamdır. Ondan önce derilerle örtünüyorlardı.


Sabunu ilk yaptıran Süleyman aleyhisselamdır."


İlk sarık saran Zülkarneyn'dir.


İlk tac giyen Nemrud'dur."


İlk misafir ağırlayan İbrahim aleyhisselamdır


İlk muaneka yapan (kucaklayan) İbrahim aleyhisselamdır


İlk musafaha yapan Zülkarneyn'dir.


Hükümdarlardan kendisine ilk musiki icra olunan Nemrud'dur.


Raks ve benzeri şeyleri ilk çıkaranlar Samirî'nin arkadaşlarıdır. Buzağıya tapmaya başladıklarında bunları ihdas ettiler."



Ahlak


Bu ümmetten ilk kaldırılacak olan haya ve güvenilirliktîr.


Hazret-i Aişe şöyle demiştir: Bu ümmet arasında Hazret-i Peygamber'in gidişinden sonra çıkan ilk bela tokluktur. Çünkü milletin karınları doyunca bedenleri semizleşti, kalbleri zayıfladı, dünyalık istekleri arttı.


Arşın gölgesinde ilk gölgelenecek olan, borçluyu sıkıştırmayan yahut borcunu silendir."


İlk hesaba çekilecek olan Cibril'dir. Çünkü O Allah'ın, Rasûlüne gönderdiği eminidir."


Mîzana ilk konulacak amel güzel ahlaktır.


Cennete ilk çağrılacak olanlar, sevinçli anlarında da, sıkıntılı anlarında da durmadan Allah'a hamd edenlerdir."



Ali Hüsrevoğlu- Altınoluk Dergisi- Sayı:20-Ekim 1987


(İmam Süyutî bunları hadis kaynaklarından senetlerini zikrederek naklediyor: EI-Vesail fî Müsamerati'il-Evail, Birinci baskı, Beyrut, 1406, Daru'l-kütübi'l-ilmiyye.)

Wednesday, July 26, 2006

"SEKIZ BACAKLI KENE"; BIYOLOJIK SILAH MI?!

Kendisini ozlettiren bir arkadasin yazdigi (diger yazilarini da zevlke okurdum zaten) yazi; yazinin-mesajin asli icin tiklayinizi tiklayiniz:))
Kene "salgini" uzerine -isme bakin- Fatti Mcfly arkadas usenmemis bir search yapmis; enteresan bilgilere ulasmis; Bolu-Gerede/Esentepe'de Israillilerin kamp yapma (tesadufe bakin, ben de birkac arkadasla orada kamp yapmistim) vukuati uzerine yazilanlarla birarada degerlendirin yazilanlari...

OYLESINELAF@




----------------
Selamlar...(sekiz bacakli Kene olur mu?)

Selamlar Genclik,

Uzun zaman oldu yazismayali, Goruyorum ki artik kim Turk kim degil muhabbeti bitmis gibi... Yeni komplolar ile yeniden gundemimiz sarsiliyor:)

bunlardan biride sekiz bacakli kene:) Boceklere ilgim, cocukluk zamanlarinda uyduruk mikroskobumla basladi, hala da devam etmektedir. Ornegin yuzumde dolasan bir aridan asla rahatsiz olmam, hatta yuzumde agzinin altindaki ufak ellerin yaptigi kidiklamalar hosuma gider. hehhehehe:) Kiz arkadas bulamamda en buyuk rolu boceklere olan ilgim olmustur ki bu ayri bir konu hic girmeyelim:):)

neyse haberturk'de bir haber vardi; okumayanlar okusun bizaamet

http://www.haberturk.com/newengine.php?haberturk=haber&@=237982


Okunup algilanacagi gibi yeni moda kenelerimizde sekiz bacak varmis. Bunda ne var diyeceksiniz.

Hayatinda kaciniz kene gordu ve oldurmeye calisti bilmiyorum ama ben sahsen sokaktaki guvercinleri yakalamaya calisirken, bir guvercinin icinden cikabilecek 100 kadar keneyle, zamaninda cok muhattap olmusumdur.

Bir kene inaninki o kadar bela birseydir ki, ezseniz ezilmez, terlikle oldurmeye calissaniz olmez, ole garip bir canlidir, yassidir kanatlari vardir ve agzi cok gariptir.

Neyse, sozun kisasi, bocek alemini azicik bilenler orumcekler haric boceklerin cogunun(kene dahil) alti bacakli oldugunu bilir. Ben haberi ilk okudugumda sekiz bacak mi diye bir garip olup, hemen nette ufak bir arastirma yaptim isterseniz sizde yapin, usenenler icin ben yaptiklarimi alta vereyim

http://www.istegenc.com.tr/content/yasam/article.asp?lngarticleid=2816


buyrun okuyun, terlikle oldurmeden once bocekleri yakaladiginiz firsatlari bir gorun:)

Neyse, sonra cocukluk notlarima baktigimda hakikatten ellestigim kenelerin alti bacagindan bahsetmisim. Hehehe:) ama gelin gorunki nette bakinirken sole bir yaziya dek geldim;

"Arachnids may be easily distinguished from insects by the fact that arachnids have eight legs whereas insects have six."

http://www.answers.com/topic/arachnid

Eminim anlattiklarim yemek yiyenlerin midesini, yemeyenlerinde gene midesini bulandirdi:):)

simdi gelelim isin heyecanli mossadli israel'li tarafina:)

Efenim, gene olesine gezinirken nette ilginc iki PDF dosyasina gozum takildi birinci dosyamizin adresini vereyim oncelikle;

www.fas.org/irp/doddir/milmed/milderm.pdf adrese gidilip anlasilacagi gibi dosyamizin basligi yani konusu
"Military Dermatology (Redacted)" turkcesi "Askeri Dermetoloji (yayinlanmaya hazirlanmis hali)" diyebiliriz.

Efenim, bu dokumanimizda insanlarda gorulen
Kirim-Kongo hastaligi yapan kenemizin askeri dermetoloji adinin "Sarcoptes Scabiei" oldugunu anliyoruz ki bu bizi biraz dusunduruyor, Neden dunyada o kadar saglik kurlusu vs varken Reed Army Institute sekiz bacakli bocegimize kocaman bir arastirma programi ayirmis. Zaten PDF dosyasinda Scabietic Mites diye bir arama yaptirir ve ne yazdigini okursaniz, bocegin ozelliklerini ve biyolojik bir silah oldugunu gorursunuz ki bu bizi baska yerlere goturur.

Soleki, gunuzum dunyasinda ender ve nasi ortaya ciktigi tam belli olmayan sekiz bacakli kenelerimizin yol actigi hastaliklari gidermek icin bir antijen uretilmesi ve bu antijenin de satilmasi gerekmez mi diye dusunmek gerekir.

Ki ben dusunen bir insanim ve nette cevaplari bulmaktayim, evet sira ikinci dosyamizda buyrun adresi;

http://www.ima.org.il/imaj/ar06mar-10.pdf bu adreste de Israil'de bu ufak canlilarin hayat seruveni yer almaktadir.

Efenim, ben irkci bir insan degilim, kenelere de ozel bir anti-keneizm beslemiyorum, varsin yasasin istedigi yerde, ama aklima takilan su ki IL de su ana kadar bu hastaliktan olen insan sayisi bir elin parmalarini gecmez iken ve boyle bir tehdit en azindan ASKERI OLARAK tehdit olma asamasinda degilken nasi oluyorda, dosyanin ilk iki paragrafinda yer alan sekiz bacakli Sarcoptes Scabiei'ye atif olarak yilda 20,000 ile 25,000 unite uretildigi belirtiliyor.

Hani insanin kafasina takilmaz mi bu kadar uniteyi bir ulke durduk yere niye uretir? Hadi uretti, dunyada o kadar ulke varken neden IL tek basina dunyada uretilen antijenden daha fazlasini bir yilda uretir. Hemde konu askeri dermetojide incelenecek bir konu iken.

Neyse, simdi gelelim dokumani hazirlayan arkadaslara, bunlardan bir tanesi Sn Kosta Y Mumcuoglu, soy adindan da anlasilacagi gibi Sn Kosta Turk kokenli yahudi bir arkadas, kendisi Hebrew universitesinde gorev yapan bir bilim adamidir. Kendisinin Israil ordusu veya mossadla en azindan internette bir baglantisini bulamayip, baglantiyi kanitlayamasamda, konu hakkindaki arastirmalarinda kendisine yardimci olan arkadasi Leon T. Gilead hakkinda nette hicbirsey bulamadim. Bu cok ilginc, cunki PHD yapmis bir bilim adaminin, internette adinin tek gecitigi yerin yukarda belirttigim askeri dermatolijde rastlanan bir canli ile alakali dosyada gecmesi garip.

Efenim, elbette insanin algilamasi ve yorumlamasi, gercek olan birseyi bile gercek olmadigini gosterebilir. Bosuna kafayi usuttu denmiyor degil mi?

Welhasili kelam, sonuc olarak yukarida verilen dokumanlar ve adi gecen kisiler hayli ilginc olup, uzerinde durulmasi gereken konulardir. Dokumanlarin tamamini sabirla ve anlayarak okursaniz sizde benim gibi sekiz bacakli kene olur mu? dersiniz

:)

Sevgilerimle

Monday, July 24, 2006

“Türkiye-İsrail Parlamentolararası Dostluk Grubu” Uye Listesi Nicin Acıklnamiyor


Dün bir gazetenin gündeme getirdiği ve kapatılması yönünde çağrıda bulunduğu “Türkiye-İsrail Parlamentolararası Dostluk Grubu” üyeleri şu ana kadar istifa etmediği gibi grupta yer alan üyelerin ismi kamuoyundan hatta milletvekillerinden bile saklanıyor. Saklanması ve kamuoyundan gizlenmesi için hiçbir mazeretin olamayacağı liste, adeta devletlerarası anlaşma niteliği yüklenmişçesine milletin iradesinin tecelli ettiği yerde milletten gizleniyor.

AKP milletvekillerinin ağırlıkta bulunduğu 273 kişilik dostluk grubu listesi sadece milletten saklanmakla kalmıyor. Listenin açıklanmasından çekinildiği gibi İsrail, Filistin’de taş üstünde taş bırakmazken, nükleer silahlarla 1.5 milyonluk Filistinli’yi yok etmek için tam bir soykırıma girişmişken hiçbir milletvekili de gruptan istifa etmiyor.

Erdoğan’ın üye olun talimatı

Daha önce toplam üye sayısı 160 civarında olan “Türkiye-İsrail Parlamentolararası Dostluk Grubu”nun yönetimini CHP’nin alması üzerine, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın talimatı ile gruba üye kaydının arttırılması ve yönetimin ele geçirilmesi istenmişti. Bunun üzerine grubun üye sayısı 273’e çıkmış ve yönetimi AKP’li milletvekilleri ele geçirmişti.
Ayrıca CHP’li milletvekilinin başkan olduğu dönemde 160 kişilik liste kamuoyuna açıklanmıştı. Ancak AKP’li başkanın olduğu dönemde nedense listenin kalan kısmı kamuoyuna duyurulmuyor.

Türkiye-İsrail Dostluk Grubu Yönetim Kurulu Üyeleri şu isimlerden oluşuyor: Vahit Kirişçi (Başkan), Suat Kılıç, Serpil Yıldız, Enver Yılmaz, Telat Karapınar, Cengiz Kaptanoğlu, A. Erdem Cantimur, Öner Gülyeşil, Mehmet Çiçek

Yedek Üyeler: Nuri Akbulut ve İsmail Soylu

Denetleme Kurulu Asil ve Yedek Üyeleri: Nevzat Doğan, Ali Rıza Alaboyun, Fatma Şahin, A. Zeynep Tekin, Aziz Akgül, Agah Kafkas.

160 üyesi bulunduğu dönemde kamuoyuna açıklanan “Türkiye-İsrail Parlamentolararası Dostluk Derneği” üyelerinin isimleri ise şöyle:


Halil Ünlütepe
Reyhan Balandı
M. Kerim Yıldız
Naci Arslan
Ali rıza Alaboyun
Mustafa Sayar
A. İsmet Çanakçı
İsmail Değerli
Kemal Kılıçtaroğlu
M. Said Yazıcıoğlu
Mehmet Tomanbay
Muzaffer Kurtulmuşoğlu
Remziye Öztoprak
Yakup Kepenek
Yılmaz Ateş
Zekeriya Akıncı
Nail Kamacı
Osman Akman
Osman Kaptan
Tuncay Ercenk
Ensar Öğüt
Mehmet Boztaş
Özdem Çerçioğlu
Semiha Öğüş
Orhan Sür
H. İbrahim Kabarık
Afif Demirkıran
M. Nezir Nasıroğlu
Yaşar Tüzün
Kemal Demirel
Mehmet Küçükaşık
Mustafa Dündar
Mustafa Özyurt
Agah Kafkas
Feridun Ayvazoğlu
Haşim Oral
Mehmet Yüksektepe
Mustafa Gazalcı
O. Nuri Filiz
A. İhsan Merdanoğlu
Mesut Meğer
Muhsin Koçyiğit
Ali Ayağ
Rasim Çakır
Erol Tınaztepe
M. Nuri Akbulut
Cevdet Selvi
Fahri Keskin
Mehmat Ali Arıkan
Abdülkadir Ateş
Ahmet Uzer
Ahmet Yılmazkaya
Mahmut Durdu
Mehmet Sarı
Mehmet Işık
Abdülaziz Yazar
Fuat Çay
İnal Batu
İsmail Soylu
Mehmet Soydan
Zübeyr Amber
M. Sait Armağan
Mevlüt Çoşkuner
Ahmet Güryüz Ketenci
Ali Rıza Gülçiçek
Bilhun Tamaylıgil
Cengiz Kaptanoğlu
Egemen Bağış
Güldül Okutucu
Halil Akyüz
Hasan Aydın
İdris Naim Şahin
Mehmet Ali Özpolat
Mehmet Sevigen
Memduh Hacıoğlu
Nazım Ekren
Onur Öymen
Sıdıka Aydoğan Sarıbekir
Sırrı Özbek
Ali Rıza Bodur
Bülent Baratalı
Canan Arıtman
Erdal Karademir
Kemal Anadol
Muharrem Toprak
Oğuz Oyan
Türkan Miçooğulları
Yılmaz Kaya
Zekeriya Akçam
Mehmet Parlakyiğit
Mehmet Yılmazcan
Fikret Ünlü
Yüksel Çavuşoğlu
Selami Yiğit
Mehmet Yıldırım
Musa Sıvacıoğlu
Muharrem Eskiyapan
Halil Tiryaki
Mehmet Siyam Kesimoğlu
Hüseyin Bayındır
Mikail Arslan
Eyüp Ayar
Nevzat Doğan
Nihat Ergün
Sefa Sirmen
Abdullah Çetinkaya
Atilla Kart
Nezir Büyükcengiz
Özkan Öksüz
Alaattin Güven
H. İbrahim Yılmaz
Muharrem kılıç
Hasan Ören
Nuri Çilingir
Süleyman Turgut
Ufuk Özkan
Hakan Taşçı
M. Beşir Hamidi
Muharrem Doğan
Nihat Eri.

Kaynak

Friday, July 21, 2006

Iki Akraba Siyasetci; 3000AILE ve Siyasetin "Duzenlenmesi"


Iki akraba...

Birisi Buyukelci...
Digeri de siyasetci-belediyeci...

Birisi USA'laraMUSAlara "guvenen"... Digeri de "Kraliyet" ailesine...

Yani nereden bakarsaniz bakin, bu iki akraba, kazancli durumda...


Arkalarinda denizasiri iki "guclu" emperyal (veya emperyalist diyelim, daha dogru olsun) devletin "hamiligi" var...

Bir tanesi "Turkuaz Hareketi"ni baslatti burada; malum "Turkuaz" veya "Fıruze" diyelim, oldukca degerli bir tastir; degerli oldugundan oturu de piyasada -moda oldu ya "tas" takmak- sahteleri mevcut ve insanlar "plastik firuzeleri" alip takiyorlar uzerlerine...


Fıruze'ye, Aztekler "TANRILARIN TASI" derlermis, niye derler, ne bulurlar ayri mevzu ama bu iki akraba "hareketlerine" tam munasip bir isim bulmuslar:

O iki buyuk gec-devlet, ILAHLIK taslamiyor mu, yeryuzunu tekrar nizamlamaya calismiyor mu, dilediklerini oldurup, dilediklerini mureffeh yasatmiyor mu...

Bu ILAHLIK TASLAMAK olur ya, iste bunlar da bu "iki -sahte- Ilah"in hamiliginde "hedefe" dogru gidiyorlar...

Bir tanesi yanina "propagandist" olarak, eskinin "Humeyni biatcisi" "8 SUTUN"un "camur" ekibini almis ki, kendileriyle zaten taaa RTE'nin Belediye Baskanligi doneminden tanisirlar...

Onlarla birlikte RTE'ye "muhalefet"e basladilar...

Eh, tabii, bu "camur ekip" RTE'nin icini-disini bildiginden yaptiklari hernekadar "yaradan vurmak" oluyorsa da, bilgileri "ilk elden" kabul etmek ve dogrulugu uzertinde kafa yormamak gerekiyor...


Digeri ise denizasiri bir ulkede TC Elcisi idi...

Simdi ise ismi, TC'nin "dusunce klubu" olarak gorulen, finansoru ULKER Grubu olan ve icinde "ne ararsan bulunur" ASAM'in Baskani olarak geciyor...


Yakisir!..


Durum su:

Akrabalardan siyasetci olani "milliyetci, muhafazakar ve liberal!!!" olarak piyasaya cikiyor; oteki butun bunlarin askeri ve sivil temsicilerinin bulundugu "dusunce klubu"nun basina geliyor; buranin, babasi eski cuntaci olan eski baskani ise MHP'nin basina WINNEP'den aldigi "icazetle" gecmeye calisiyor...


Siyaset, "Tanrilar!!!" tarafindan "taslari" ile sekillendirilmeye calisiliyor; gorene tabii bunlar!


Ve bu da "bagimsiz" ve "milliyetci, muhafazakar ve liberal" siyaset oluyor:))))



Muuuuuhahahhhhhhaaahhhhhhhhhhkk tu!

AVCI kardesimin blokunun ismi cok guzel; "3000 AILE"...

Iste bu "3000 AILE"nin iki tanesinin yaptiklari; siz buradan yapacaklarini cikarin!

Pekiyi kim mi bunlar..?!


Ne kadar meraklisiniz ya hu!!!


Biri AFG, biri de OFL..!

Ben, ("biz") bu TASLARI YIKARIZ!


Euzubillahimines'seytanir'racim!
Bismillahir'rahmanir'rahim!.
Inna fetahnaleke FETHAN MUBIYNA....

OYLESINELAF@

Yahudiler bile Siyonizme Karsi!.





































Wednesday, July 19, 2006

Memleketi Karistiranlari Tanı! Tanı ve Unutma Bunlari Ey Halkim:))

Asagida fotosu ve isimleri bulunanlar, memleketi karistirmak isteyenlerin "legal" uzantilari...
Bunlardan ne kendilerine ne de millete bir hayr gelir...
Ezberleyin ve unutmayin diye, aha buraya asiyorum...
Maksad, vatandas aldanmasin:))
OYLESINELAF@
-------------------

"TÜRKİYEM TOPLULUĞU"
İSTANBUL İL TEMSİLCİLİĞİ KURUCULAR KURULU


Mustafa E. ERKAL (Öğretim Üyesi)
M. Esat GÜÇHAN (İdareci)
Kemal KERİNÇSİZ (Avukat)
Ramazan BAKKAL (Yönetmen)
Erdal ERGEN (İş Adamı)
Selim SOMÇAĞ (İktisatçı)
Levent TEMİZ (Avukat)
Aynur SAYDAM (Şair-İş Kadını)
Mualla ERKUT (Dekoratör)
Zerrin BAYRAKTAR (Öğretim Üyesi)
Sevgi ERENEROL (Basın Sözcüsü)
Özcan PEHLİVANOĞLU (İş Adamı)
Necip YENİŞAN (Avukat)
Halil İbrahim OKSAN (Esnaf)
Savaş MAT (Emekli Subay)
Şerif TOMAY (Sanayici)
Behiç GÜRÇİHAN (Danışman)
Erol ŞAHİNGİL (Müdür)
Barış İLGAR ( Öğrenci-Antrenör)
Şafak VURAL (İnşaat Mühendisi)
Füsun NEMUTLU (Vakıf Başkanı)
Hanefi ALTAŞ (Avukat)
Hayrettin KAYA (Doktor)
İsmail ÇEÇEN (Doktor)
Mehmet Cenk DELİKÜÇÜK (Editör)
Muharrem KILIÇ (Mali Müşavir)
Oktay YILDIRIM (Emekli Gazi Subay)
Özden GÖNÜL (Eczacı)
Özgü ÖZGÖBEK (Yönetici Asistanı)
Zafer FORTACI (Diş Hekimi)
Gönül APAYDIN ( Şehit Aileleri Derneği)
Zehra ERAY (Kıbrıs Türk Kültür Derneği Başkanı)
Gökhan AYGÜN (Kültür-Eğitim)
Nefi DEMİRCİ (Doktor


Türkiyem Topluluğu Merkez Yürütme Kurulu İle İlişkiler

Mustafa ERKAL (Prof. Dr.)
Yaşar HACISALİHOĞLU (Doç. Dr.)
M. Esat GÜÇHAN (Yönetici)

Teşkilatlanma Sivil Toplum Kuruluşlarıyla İlişkiler


Özden GÖNÜL (Eczacı)
Erdal ERGEN (Sanayici)
Özcan PEHLİVANOĞLU (Avukat)
Levent TEMİZ (Avukat)
Kemal KERİNÇSİZ (Avukat)
Hayrettin KAYA (Uzman Doktor)
İsmail ÇEÇEN (Doktor)

Sekreterya Hizmetleri ve Dönem Sözcüleri

Ramazan BAKKAL (Yönetmen)
Kemal KERİNÇSİZ (Avukat)
Muallâ ERKUT (Dekoratör)
Selim SOMCAĞ (İktisatçı)
Hanefi ALTAŞ (Avukat)

Basın Yayın Tanıtım

Zafer FORTACI (Diş Hekimi)
Sevgi ERENEROL (Basın Sözcüsü)
Füsun NEMUTLU (İşletmeci)
Oktay YILDIRIM (Emekli Gazi Subay)
Hanefi ALTAŞ (Avukat)

Hukuk İşleri

Hanefi ALTAŞ (Avukat)
Necip YENİŞAN (Avukat)
Kemal KERİNÇSİZ (Avukat)

Etkinlikler- Kadın ve Gençlik Kolları

Aynur SAYDAM (İş Kadını)
Gönül APAYDIN (Şehit Aileleri Derneği)
Oktay YILDIRIM (Emekli Gazi Subay)
Behiç GÜRCİHAN (Danışman)
Zehra ERAY (Kıbrıs Türk Kültür Derneği Başkanı)

Çözümler (Ar-Ge)

Selim SOMCAĞ (İktisatçı)
Gökhan AYGÜN (Kültür Eğitim)
Ramazan BAKKAL (Yönetmen)
Mehmet Cenk DELİKÜÇÜK (Doktor)

Esnaf � Sanayici ve İş Adamları ile temaslar

Erdal ERGEN (Sanayici)
Şerif TOMAY (Sanayici)
Halil İbrahim OKATAN (Esnaf)

İdari Mali İşler ve Eğitim İşleri Organizasyonu

Erol ŞAHİNGİL (Satış Müdürü)
Zerrin BAYRAKTAR (Prof. Dr.)
Nefi DEMİRCİ (Doktor)

TÜRKİYEM TOPLULUĞU İSTANBUL İL TEMSİLCİLİĞİ

ADRES : Mithatpaşa Caddesi İsmail Etem Apartmanı No:34/3 Beyazıt/İstanbul
TELEFON : 0 212 638 48 97 BELGEGEÇER : 0 212 638 48 97 E-POSTA : turkiyemistanbul@...

Israil'deki Buyukanit... (belgeler)

Hic karismiyorum:)) Bir tarafda soyunda Ermeni oldugu belgelenmis D. Bahceli taraftari "ulusalihanet"ciler diger tarafda soyunda Yahudi oldugu belgelenmis General Buyukanit...
Bu ikisi birbirine girdi!
Peki TURK nerde?!
Su anda YOKLAR!
Bekliyorlar!
Hem de "kendini turk zanneden herkes turkdur" MASKARALIGINA kanmadan, MUSLUMAN OGLU MUSLUMAN olarak!

Gelecek cok seylere gebe!
Eylul...
Cok seyler o zaman DOGACAK!
Demedi demeyin:))
Simdi asagidakini okuyun...
OYLESINE LAF@
--------------------------------


İSRAİL’deki BÜYÜK(K)ANIT!

Org. BÜYÜKANIT’ın kanındaki

‘Yahudi Soyu’ ve ‘Türklüğe İhanet’
mezarı İSRAİL’de bulunan ‘DEDESİ Mehmet YAŞAR Efendi’ den ...!

Büyükbabanın Kudüs Sürgünü

Org. Mehmet Yaşar BÜYÜKANIT’ın büyükbabası (annesinin babası) Mehmet Yaşar Efendi ve anneannesi Safiye (asıl ismi Sifaye) Hanım, BÜYÜKANIT’ın annesi Fikriye ERYAŞAR’ın doğduğu 1905 yılında, Osmanlı toprakları içindeki Güney Ürdün’de yer alan Maan şehrinde yaşıyorlardı. Ortadoğu’da çalışmalarını yoğunlaştırmaya başlayan İngiliz istihbaratının ağırlık verdiği Maan şehri, Hicaz Demiryolu hattımızın en stratejik durağıydı. Bu stratejik önemden dolayı Lawrence, daha sonraki yıllarda istihbarat çalışmalarında Maan’ı merkez olarak kullanmış; bilahare meşhur Arap İsyanı bu şehirden başlamıştı. Bir devlet görevlisi olan büyükbaba Mehmet Yaşar Efendi, önce Maan’dan Anadolu’ya gönderilmiştir*.

Anadolu’ya gönderilen Mehmet Yaşar Efendi, 1908 tarihindeki II. Meşrutiyetin İlanı’ndan sonra, devlet güvenliği açısından sakıncalı görülerek, Ankara Altındağ bölgesinde kayıtlı olan nüfus kütüğüyle birlikte “Kudüs şehri, Babıhatta mahallesi, 573 numara”da zorunlu ikamete ve gözetime tabi tutulmak üzere sürgün edilmiştir.

Babıhatta mahallesi, o tarihlerde kullanılmakta olan Kudüs Hapishanesi’nin bitişiğinde ve genellikle sürgün gözetimi altında bulunanların ikamet ettirildiği bir mahalleydi. Mehmet Yaşar Efendi’nin Kudüs’te sürgünde bulunduğu dönemde, İtilaf Devletleri Çanakkale Savaşı’nı kaybetmiş; Çanakkale’yi geçemeyen İtilaf Devletlerinin başını çeken İngiltere de, Osmanlı Devleti’ne karşı Filistin Cephesi’ni açmıştı.

İçimizdeki Hainleri Kullanan Yahudi İstihbarat Örgütü: NİLİ

Çanakkale Savaşı’nda katır tugayları oluşturarak İngilizlere lojistik destek sağlayan yahudiler, Sina, Gazze ve Kudüs Muharebelerinde, İngiliz Ordusu’na istihbarat desteği sağlamışlardır. Özellikle Gazze Muharebeleri’nde büyük kayıplar yaşamaya başlayan İngilizler, sonunda, Osmanlı’nın cephe gerisindeki yahudilerce ulaştırılan bilgileri kullanarak, Osmanlı mevzilerini ve bataryalarını uçaklarla bombalamışlar ve böylelikle Osmanlı savunma hattını aşabilmişlerdir. Özellikle, müttefikimiz Alman subaylarının göz yumduğu Alman asıllı yahudilerin, Filistin Cephesi’nde İngilizler tarafından nasıl kullanıldıkları ve iki taraflı çalıştıkları hakkında, Genelkurmay Yayınlarından, Tuğg. Şükrü Mahmut Nedim’in “Filistin Savaşı” isimli eserinde bazı vakalarıyla bahsedilmektedir.

O dönemde NİLİ, Osmanlı Ordusu’nun içinden bilgi toplama güçlüğü çeken İngiliz-yahudi ittifakının kurduğu ve içlerinde fahişe kadınların görev aldığı bir istihbarat örgütüydü. NİLİ, Sarah Aaronson adında bir genç yahudi kadın casus tarafından işletiliyordu ve bazı kaynaklara göre örgütün 400 adet fahişesi vardı. Bunlar Osmanlı Ordusu’nda görevli bazı karaktersiz askerleri ve bazı direnişçi Arap milislerini baştan çıkararak, bunlardan bilgi sızdırıyorlardı.

Büyükbabanın Osmanlı Devleti’ne İhaneti

Kudüs-Babıhatta’ya sürgün gönderilen Mehmet Yaşar Efendi, maalesef burada da uslu durmamıştır. Özellikle dönmeler arasında haber kaynağı edinme arayışını sürdüren NİLİ, kısa zamanda Mehmet Yaşar Efendi’nin sürgün gönderilmiş bir dönme olduğunu öğrenmiş ve kendisiyle irtibata geçmiştir. Mehmet Yaşar Efendi, bir taraftan yahudi kızlarının cazibesiyle, diğer taraftan damarlarında taşıdığı yahudi kanının etkisiyle, Osmanlı Ordusu ve Arap milisleri hakkında topladığı istihbari bilgileri NİLİ ajanlarına sızdırmaya başlamıştır.

İçten bilgi akışını öğrenen Osmanlı Ordu İstihbaratı, bölgenin yerleşik Arap milislerinden de yararlanarak, NİLİ casusları ve üyelerine yönelik ciddi bir temizlik harekâtı başlatmıştır. Bu temizlik harekâtında, NİLİ casuslarıyla birlikte, çok sayıda asker ve milis de sorgulanıp suçlu bulunarak idam edilmiştir. Askeri sırları sızdırdığı tespit edilen Mehmet Yaşar Efendi de, bu temizlik harekâtından ileriki yıllarda nasibini almıştır. Mehmet Yaşar Efendi, biri milis olmak üzere iki Osmanlı İstihbarat Subayı tarafından, bir gece, birlikte olduğu ve görüştüğü bir NİLİ casusuyla birlikte evinden alınarak sorgulanmıştır. O gece kendilerinden önce alınmış olan Arap asıllı bir kişinin serbest bırakıldığı sorgulama neticesinde, hakkındaki kanaat kesinleşen Büyükbaba Mehmet Yaşar Efendi, birlikte yakalandığı (isimsiz, sadece kısa eşkal kayıtlı) NİLİ casusu ile birlikte Cehennem Vadisi’ne götürülmüş, infaz edilmiş ve ailesinin dini tören yapmasına müsaade edilmeden gömülmüştür.

Cehennem Vadisi, Osmanlı’nın Kudüs hâkimiyetinin son döneminde, vatana ihanet ve casusluk suçu işleyen kişilerin idam edilerek (intihar edenler de mevcuttur) gömüldüğü yer olarak tarihe geçmiştir.

Osmanlı-Arap İstihbaratı ile İngiliz-yahudi İstihbaratı arasındaki karşılıklı çetin faaliyetler ve infazlar, neredeyse İsrail’in kuruluşuna kadar devam etmiştir. Osmanlı 4. Ordu İstihbarat Şefi Filistinli Aziz Beg’in, NİLİ örgütünün faaliyetleri ve sorgulanan NİLİ üyeleri hakkında 1930 yılında yazdığı hatıratın yanı sıra, Babıhatta’nın ileri gelen ve o dönemde milis çalışmalarında bulunan Carallah sülalesinden Abdülhakim oğlu Raşid gibi kimselerin tuttuğu günlük benzeri çok sayıda kaynak da bulunmaktadır.

İsrail Genelkurmayı’nın Org. BÜYÜKANIT’a Jesti

İsrail’in ve yahudilerin en belirgin vasıflarından biri, geçmişte yahudiliğe hizmet edenlere, hatta onların soyundan gelen kimselere karşı duydukları vefa hisleridir. Filistin’de İsrail devletinin kurulmasında emeği geçenleri ve bu arada NİLİ üyelerini de araştıran İsrailli araştırmacıların, arşiv çalışmasında tespit ettiği isimlerin arasında Mehmet Yaşar Efendi’nin ismi de yer almaktadır.

İsrail Genelkurmayı, NİLİ üyeliği tespit edilen Mehmet Yaşar Efendi’nin mezarını yıllar sonra restore ettirmiş ve yapılan restorasyonu jest olarak göstermek üzere torun Mehmet Yaşar BÜYÜKANIT’ı İsrail’e özel olarak davet etmiştir. Büyükbabası hakkındaki bilgiler ile bu mezarın varlığından, Türk kamuoyunun ve medyasının haberdar olmasından ciddi olarak endişe eden Org. BÜYÜKANIT, yahudi meslektaşlarından, geçmişine ait bu bilgilerin ve mezar yerinin sır olarak saklanmasını ve kamufle edilmesini rica etmiştir.

Bir şekilde bu bilgilerin duyulma ihtimaline karşı tedbir olarak, yıllarca çevresine, anne tarafından dedesinin Mescid-i Aksa’nın anahtarlarını taşıyan Kudüs imamlarının torunu olduğu ve dedesinin Kudüs’te şehit olduğu gibi asılsız bilgileri yaymıştır. Yine, kendisinin, dedesine atfedeceği boş veya sahte bir mezar yeri hazırladığı da bilinmektedir. Arka arkaya dört evlilik yaptıktan sonra, alkol bağımlısı olduğu için çocuklarını yetimhaneye veren babasından bile bahsederken “din görevlisiydi” diyebilen BÜYÜKANIT’ın, kimsenin tanımadığı dedeleri için “Kudüs İmamıydı” demesi aslında pek de garip değildir; yahudice gizlenme alışkanlığının gereğidir.

Ancak tarihçilerin bilebileceği bir gerçek vardır ki; Tarihi Aksa Camii’nin anahtarlarını, sahabe Nüseybe’nin soyundan gelen ve Kudüs eşrafından olan Nüseybe Oğulları geleneksel olarak elinde bulundurmaktadır. Ayrıca, Kudüs ahalisi Anadolu Türkleriyle aynı mezhepten değildir ve bu yüzden tarihi süreçte Kudüs imamları tamamen yerel halk arasından atanmışlardır. Hele hele, geçmişi karanlık ve ne idüğü belirsiz bir gizli yahudi sabetaycının Kudüs’e imam olduğuna dair hiçbir tarihi belge bulunmamaktadır.

Gerçi, şehitlerimizin cenaze namazında elini düz bağlamayı bile bilmeyen bir gizli yahudi sabetaycının, bu tür konuları bilmesi de zaten beklenemez**. Çünkü Org. BÜYÜKANIT, yahudilik dini ve sabetaylık tarikatına ait öğretileri, yirmi üç yaşına gelinceye kadar anneannesi Sifaye ERYAŞAR’dan, sonrası ablası Suzan BÜYÜKANIT’tan öğrene gelmiştir. Kimlik ve kişiliğinin gelişiminde en etkili olan iki kişi, şehit (!!?) dedenin eşi anneanne ve Türk Ordusu’nu ele geçirmeye azmetmiş küçük kardeşine kendisini adayan abladır***. “Yahudilik öğretisi”ni anneannesinden ve ablasından alan BÜYÜKANIT, provokasyonlarla uygulamaya koyduğu “ihanet öğretisi”ni de dedesinden miras almıştır.

Şimdi, gizli yahudi olduğunu belgelediğimiz ve soy kütüğü hakkındaki gerçekler karşısında cevap veremeyen BÜYÜKANIT’a tekrar meydan okuyoruz:

Yüreğin yetiyorsa, erkeksen, adamsan, bu metinde geçen bilgileri, ister sen yalanla veya isterse senin seçilmiş medyacılarından biri yalanlasın!

Bu yalanlamadan en fazla iki saat sonra, yine bu siteden yiyeceğin biri noter tasdikli, diğeri ise görüntülü iki Türk şamarına hazır ol!

Vurmadan önce iyice bir duyuralım ki, şaklaması kulaklarda yıllarca çınlasın!

(*) Mehmet Yaşar Efendi’nin Anadolu’ya gönderilme sebebinin, Maan’da artan İngiliz istihbarat faaliyetleriyle ilişkili olabileceğini tahmin etsek de, tarihçi akademisyen ülküdaşlarımız, Mehmet Yaşar Efendi’nin “Maan”da yaşadığı döneme ait net bulgular elde edemedikleri için, Anadolu’ya gönderilme gerekçesi metne konulmamıştır.

(**) Aziz Şehitlerimizin cenaze namazında sol elini sağ elinin üstüne koyarak ellerini ters bağlayan -ki belki de inancının gereği olarak kasıtlı yapmıştır, bunu bilemiyoruz- BÜYÜKANIT’ı temize çıkarmaya çalışan “seçilmiş medyacılar”, paşanın üzüntüsünden dolayı elini ters bağladığı hususunu haberlerine yorum olarak eklemişlerdi.

İşte burada sabrımız taştı: Sen kimsin de, şehidin anasından, babasından, ağasından, bacısından fazla üzüldün? Herkes elini düz bağladı da, bir tek sen ters bağladın, üçkâğıtçı! Sakın aklına, yahudilik davasının şehidi olan deden gelmiş ve onun için bu kadar çok üzülmüş olmayasın? Gerçekten o kadar üzülecek olsaydın, şehit cenazesi üretmek için gencecik fidanları kasıtlı olarak pusulara düşürttürmez, bunu yapanlardan bir kez olsun hesap sorar ve verilen şehitlerden dolayı kendini de sorgulardın. Ama sen, bunu yapmak yerine can dostun Reha TAŞKESEN’le başka dümenler çevirmeyi tercih ettin. Yakında, o ‘namussuz’un seni nasıl örnek aldığını bütün kamuoyuna duyuracağız.

(***) Türk gelenek ve görenekleriyle bağdaşmayan bu öğretiler yüzündendir ki; BÜYÜKANIT’ın can dostu ancak, Reha TAŞKESEN gibi, öğrencilerinin, astlarının ve meslektaş ailelerinin namusuna göz koyan bir “namussuz” olabilmektedir. Kirletici azınlık uşakları, bu onursuzluğu örtmek için intihar etmeleri gerekirken, bir de utanmadan gazetelere boy boy röportajlar vermektedirler ve Ordu’nun başına gelerek kendilerini korumasını umdukları azınlık “Efendi”lerine yağcılık yapmaktadırlar.

Tarih, bu namussuzluğu yapanlarla birlikte, savunanların da haysiyetlerinin yerle bir olacağına tanıklık edecektir. Cumhuriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ü ve Genç Subayları yetiştiren KUTSAL OKUL’umuzun adını kirletenler ve kirletenleri bugüne kadar himaye edenler, yaptıklarının bedelini en kısa zamanda ödeyeceklerdir.

İsrail hahamlar şurasından ilginç fetva: COCUK VE KADINLAR OLDURULEBILIR!

SAAF-Batı Şeria’da bulunan İsrail hahamlar şûrası, Tevrat’ın savaş sırasında kadınların ve çocukların öldürülebileceğini söylediğini iddia ederek İsrail ordusundan Filistin ve Lübnan’da sivillere yönelik saldırılarını arttırmasını istedi.

İylaf haber sitesi, genel olarak Arap dünyası özelde de Lübnan halkı için şaşırtıcı olmayan bu fetva ile Hahamlar Şurası’nın İsrail ordusundan Filistin ve Lübnan’daki sivillere yönelik askeri saldırılarını daha da arttırmasını istediğini bildirdi.

Söz konusu Hahamlar Şurasının konuyla ilgili yazılı fetvasının İsrail’de yayın yapan yedi televizyon kanalından da yayınlandığı belirtiliyor.

Hahamlar Şurası’nın söz konusu fetvasında “Tevrat, savaş sırasında kadınların ve çocukların öldürülmesini caiz görmektedir, Gazze’de ve Lübnan’da kadınlara ve çocuklara acıyanlar, İsrail’deki kadınlara ve çocuklara vahşi bir gözle bakıyor demektir” ifadesine yer verildi.

Fetvayı hazırlayan komisyon, Lübnan ve Filistin vatandaşlarını düşmanın taraftarı olarak niteleyerek İsrail kabinesinden Tevrat’ın hükmüne göre hareket ederek buralardaki sivillere saldırmasını istedi.


--------------------------


Bu fetva, cift taraflidir; "kadin ve cocuk oldurulebilir" fetvasi, Tevrat'in izniyse, o halde, Katyusalar'in meskun yerlere inmesine kimsenin sesinin sedasinin cikmamasi lazim... Hadi bakalim Hizbullah ve Hamas; "fetvali fetvali" buyrun... Israil Devleti YOKEDILENE KADAR!..

OYLESINELAF@

Monday, July 17, 2006

Balik Agi ve "Sazanlar":))



Yine eski bir yazim; "balik agi"...
En alttaki "kaynak" kismina tiklarsaniz yazildigi yere ulasir ve eglenceyi seyredebilirsiniz...


OYLESINELAF@
---------------------------------------------


Ce: Sadede Gelmek.. G E L E L I M

Makale Yazarı: O Y L E S I N E L A F@ Tarih, gün ve saat : 13. Ağustos 2005 11:50:41:

Şu Yazıya Cevaben: Ce: Sadede Gelmek makale yazarı: Faruk Tarih, gün ve saat : 13. Ağustos 2005 03:25:36:

Selam Faruk...
Azizim, -harbiden- "tatil" hazirliklarina baslayip, isleri yoluna koymaya calistigimdan (pazartesi veya Sali gidiyorum) forumla ilgilenemiyorum...
Ama -bana veya baskalarina ait olsun farketmez, onlar adina da olsun-bu sozlerinizden alindim. "Ismi lazim degil@" su veya bu sekilde buralarda sesini duyurur; ama "IS" diye yazmaz ayri mesele; yillardir bakarim ona, kiliktan kiliga girer cunku...
Hem, "dariltma" meselessinde esasta onun ustune yoktur galiba; TDF'de, Sandal'da millete yaptiklari yeter de artardi bile. (Gerci o zamanlar "kefere" idi, burada "musluman" oldu, belki huyu degismistir.)
Sabatayizm meselesinden sarkildi diyorsun ya, bunda -dedigin manada degil elbette- ama benim katkim buyuk; masaallah bir takildilar pesime adamlar baska birsey yazmiyorlar, benim dediklerime cevap yetistirmekten baska... Cunku "aksiyoner" degil "reaksiyoner" bir kitle bunlar...
Ilgilenmeyecegin bir seyse hicbirsey yazma, birak "forum coplugune" gitsin; ama HANGI BAGLAMDA ve NE MAKSADLA yazdigimi bile anlamadan "balik agina" takilmak, cirpinmak, bu esnada agiza ne gelirse soylemek (kufur olarak degil tabii; "dustum", dememek icin sacmalamak) bir turlu gururlarini yere atamamak vs. forumu buralara getirdi... (Acikca, simdi gitsem, hicbisey yazmasam en az 10 gun milleti konusturacak malzaeme ortaya koydum; eh ben "tatil" yaparken buradakilerde "terlerler":)) )


Herseyi Ibranilere baglama, harf-i asli'leri yazip sozlukten isim-kelime devsirmece meselelerinden, "SALLAMALARDAN" gina gelmisti azizim...
Iste bunun icin de, "arzi genisletelim", istedim; istedim ki, bunlari yapanlar herseyi bagladiklari Ibranicenin "fakirligini" anlasinalar, onlara FAZLADAN pay vermesinler...
Sankritce ve Turkce meseleleri iste boyle dogdu...
Bize gore (Islam oluyor bu, "Nutuk"a gore, "Tevrat"a gore "Insanın Kokeni"ne gore degil tabii) ve bir cok eski kaybolmus- kaybolmaya yuz tutmus medeniyete gore Insanlık, hindistanin altindaki Seylan adasindan neset etmis... Oralardan cikis var. (Buralardan biraz sol yapip hafif asagiya inerseniz, "MU"ya gidersiniz) Tabiatiyle ilk DIL orada... Ve bu Ibranice DEGIL... Insanlik "yuruyuse" basliyor... NUR'un icinden (Cennet) cikarildigi icin (Nur ise "soguk-buz"dur) Sibirya taraflarinda yerleskelre olmasi tabii... Ruh, "yurdunu" ozluyor cunku; orasi da soguk...
Mamafih, "firsat elden gitmistir ve yeryuzu vatandır ona"; ve yuruyus bassliyor... Kavimler gocu misali... Ilerledikce dil "gelisiyor", "degisiyor"... Ibranice ILERI safhalarda ortaya cikan bir dil... "Turkce" diye anilan "kok turkce" ise ondan eski; tabiatiyle bu dilin bir takim kelimelerinin DIGERLERI icinde olmasi tabii...

Bu su demek: Ilk dil Turkcedir DEGIL; BUTUN DILLER BIR DILDEN NESET ETMISTIR... Iste o dil nedir?.. Endulus muslumanlarinin, Ortadogu muslumanlarinin kitasplarindan "metematik" denilen ilmi ogrenenen Batililar, muslkumanlarin "ebced"i gibi (Zohar daha yeni yazilmaktadir)Kabala vasitasiyle ayni islemi (ama sadece "maddi" olarak) Tevrata tatbik etmisler ve basit matematik islemleri ile "harflerin degisik sekillenmesini saglayarak", Ibranice uzerine yogunlasmislar (bunu bir de utanmadan "buyu" diyerek buyutmusler ya!), her defasinda farkli bir "anlam" ortaya cikinca da Ibranice "ILK DIL" seviyesine cakartilmis... Bu dilin "fevkinde" bir iltifatdir ona; cekmez ve coker...
Iste, boyle bir "batici tuzaga" dıserek Ibraniceyi ahim-sahim birsey zannedenlerin burada yaptiklari marifetlere!!! AKSIYONER bir tavir alisti...

Ama bu "baglam" ve bu "mana" gorulemediginden, "balik agi"ndaki zavallilarin cigliklarini dinler oldum; onun icin de "muhatap almiyorum!" dedim!

Yani, "tuzakta olduklarini" bile bilmeyenlerin neyini "muhatap alayim!" Faruk!.. O zaman bunu da bir "tavir" gorup, daha da saldirganlastirdilar ama muhatap alinamayinca da daha "zavallilastilar"!..


Yani... Yanisi su Faruk...

Bendeniz, azizim kendiş capimda bir "tuzak" kurdum; Forum hareketlensin, mevzularaw daha da derinlemesine inelim diye, "yeni pencewreler actim" ama -bir ikisi haric- anlayan cikmadi, SOYUT MESELELER ILE SOMUT HADISELER ARASINDA ALAKA (buna "Fikir" denilir) KURAMADILAR
Kuramayinca da bagirdsilar cagirdilar; etraf "kan golune donmesin" diye de "muhatap almadim" dedim ama elden ne gelir, illa ki "gel de ..." ded,iler...


Simdi -olacaklari biliyorum, onunb icin bastan soyleyeyim-, yaptigimin ahlaki olup olmadigini sorgulamak kimsenin haddine dusmez; benim niyetim "temiz" idi ve "elimi kana bulamamak" iciin de "muhatap almama" hamlesini de bastan yaptim...
Durum bundan ibarettir.

Forum, bundan sonra daha da neselenecektir.

Insanlar her an ava dusebilme ihtimali karsiliginda diikkatli yazacaklardir...
Sabatayizmin HERSEY OLMADIGINI da anlayacaklardir.

Maruzatim budur Mudurum!

Kaynak:TR Forum

FORUMDAKI ARKADASLARA...


2006'in basinda TR Forum'da yazdigim bir yazi... Hem orada hem de InterTurk Forum'da olacaklara dairmis meger:))
Aceleyle yazmistim; zevkle okumustum, zevkle okuyun!
OYLESINELAF@



Makale Yazarı:
O Y L E S I N E L A F@ Tarih, gün ve saat : 18. Ocak 2006 11:41:45:


Adimi, pisliklerinize karistirmayin...
Adimi, kullandigim ifadeleri taklid ederek, boylece "takliştcilikten" baska bir sey olmadiginiz, "kendinize" ait hicbirsey olmadigini gosterircesine igrenc laflarin arasina sIkIstirarak, kirletmeyin...
burada kimin ne haltlar cevirdigni, mudavim olanlar bir nebzede olsa hissederler...
Ama "sanal" bir ortam oldugundan kesinlik yoktur...
Bunu halledecek meselede teklif ettigim SIFRE uygulamasidir.
Faruk kardas, bunu da halledecektir muhakkak; simdi bos durdugunu pek zannetmiyorum, belki de IP degerlendirmesi yapiyordur, diyelim...
IP'lere bakarak da burada kimse birsey demesin; yok ben Avrupadayim, yok ben USAdayim, yok ben falanca yerdeyim, filanca yerdeyim...
Cindeki bir proksy ile Cinde, Atlantadaki ile Atlantada, Berlindeki Berlinde, ODTU'dekiyle, Ankarada, Balikesirde, Rusyada, Papua Yeni Gine'de de olunur...
Fakat ben buradaki uyelerin bir iki tanesi haric hicbirinin Turkiye disinda olduguna inanmiyorum; bilalis, son yazisma-kufurlesmelerde "Basiktas"i secen "sahte DD"nin Istanbulu pek iyi bildigine inaniyorum. Hatali da olabilirim.

Bu Forumuni "alemdeki" tek Sabati ve ilgili meseleleri isleyen forum oldugu GERCEGI asikar; daha evvelden de yazmistim, Sabati meselsi uzerinde tek tek durmak ARTIK MANASIZ; ILGILI MEVZULAR uzerinde yogunlasmak gerekiyor ve bu forunda da -kendimden misal veririsem- bunu yapmaya calisiyorum.

Bu mevzunun "bilimsel" yaninin OLMADIGI, ciktigindan beri (2000'ler) tamamen SIYASI olarak ele alindigini soyluyorum ve bunda da YK'u ornek gosteriyordum.
YK'un, "basit" hesaplar uzerinde yurudugunu, etrafa "sis bombasi" atarak goz gozu gormez bir hale getirip, bu toplumu olusturan "degerlere" Sabti suphesi yikmaya calistigini, bunun ise "AVANAK MUSLUMAN AVI" oldugunu, cunku, TC'nin sonunun geldigini gordugunu, bunu biraz da fazla yasatmak icin Sabati "avina" ciktigini soyluyorum...

Ama, YK de itiraf ediyor ki, bunda basarisiz olmuslar ve "TC COKMUSTUR!"
Onun bu noktaya gelmesinde, bunu itiraf etmersinde bu Forumun payi vardir.

Tezleri burada cope atildi.

Siyasi plani burada desifre edildi.

Burada topraga gomuldu; hep birlikte gomduk!

Simdi bunlar, cok daha TEHLIKELI oldular...

Koseye sIkIstirilan bir kedi ruhiyatindalar; hicbir "degerleri" kalmadi; siyasi santaf olarak ele aldiklari Sabati meselesi ile, TC'nin Irakin kuzeyindeki Kurdistani "himaye kararini" da engelleyemediler, ucbes PKK basi veya "Dayi"nin basi ugruna (bunlar da goz boyamadir) Israil Kurdistanina "Evet!" denmesine karsi olmadilar; simdi "Halaskaran Grubu" gibi tamamen CUNTACI ATRAKSIYONLARA yoneleceklerdir.

Bu da, hayatinin hicbir devrinde birsey becerememis olan YK'un , bir daha Cuntacilik isine girmesi ve SABOTAJ, SUIKAST vs "etkinliklere" icazet vermesi demektir...

Bunun bir ayagi olarak dusunun bu Forumda yapilan "bozucu" faaliyetleri...
Kim yapti onemli degil...

Bu forumda -ben Ibdaci degilim, biliyorsunuz, ama Ustadi severim ve fikirlerini savunurum-, IBDA baglisi arkadaslar var, birini biliyoruz, Spy, iki tanesinden de supheleniyorum:))

Bu arkadaslarin burada olmasi, YK'un "gicigina" gidiyordur eminim.
Cunku, bu arkadaslarin bagli olduklari fikir olan IBDA, bunu kabul etmek lazim, TEK ALTERNATIF olarak duruyor.

Bu ulke, TC'yi silmistir; YK'un maksadi basasriya ulasamamistir; USA-Israil destekli olan AKP'nin de omrunun de karmaya calistiklari "Siyonist Osmanli Devleti"ni basarmaya IMKANI YOKTUR.

Kala kala ortada ISLAM kaliyor.
Tercih, bu kurulmaya calisilan "sahtekar Osmanli" ile Osmanlidan "ders ve ibret"1 almis YENI, YEPYENI BIR ISLAMI DEVLET kurma iddiasinda olanlar arasinda...

Bunlarin basinda ve en iddialisi da, tersinden de zaten onu kurmaya calisiyorlar- BUYUK DOGU FIKRIDIR...

Buradaki kavganin-gurultunun sebebi iste bu!

Sabir telkin ediyorum.
Bu firtina gececek...
Pisliklere kapilmayalim; kufurlere cevap vermeyelim; sahte isimle de olsa yazilan kufurleri kaale almayalim...
Tenkid ile hakaret arasinda fark vardir; icinde "tenkid" kokusunu olanlari kaale alalim, ama bir tek kelime bile olsa hakaret ve kufur bulunan mesajlari "yazilmamis" kabul edelim... Kaale almayalim...

ISIMIZE BAKALIM...
Faruk arkadasimiz bu isi hakliyle halşledecektir, biraz sabirli olalim.

Kaynak: TR Forum